Öğle saatlerinde bulutlar dağıldı, mavi bir gökyüzü
gülümsedi...
Mavi benim için barıştır, dostluktur, birlikteliktir.
Mavi aşktır, sevdadır, sevgidir...
Sabah evden çıkmadan önce yağan yağmur beni anılar denizine
götürdü.
Aklıma Hrant Dink cinayeti, Güneydoğu’da 90’lı yıllarda başlayan
çatışmalar, devletin desteğiyle bölgeyi kuşatan Hizbullah, faili
meçhuller geldi.
Önce Hrant Dink cinayetinden başlayayım...
Dink cinayetinin ilk duruşmasının ardından “Derin Devlet - Derin
Millet” başlıklı bir yazı yazmışım.
Yazının girişi şöyle:
“Hrant Dink cinayetinin ilk duruşmasında sanık avukatı Fuat
Turgut’un sözleri, Yasin Hayal’in savcıya gönderdiği mektup
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu yansıtıyor.
12 Eylül 1980 darbesi sonrası Türk- İslam Sentezi’ni ‘Atatürkçülük’
olarak gören ‘cuntacı düşünce’ 17-18 yaşındaki gençlerin beynini
yıkadı; dinci-İslamcı kadrolar tarikat yuvalarında yetiştirildi.
Tarikat şeyhlerinin denetiminde yetiştirilen geçler, savcı, polis,
vali, kaymakam, emniyet müdürü oldu...”
Sanık avukatı ilk duruşmada savunma yaparken aynen şöyle
demişti:
“Devletin bekası için çarpışanlar suçlanmamalı.”
Sanık Yasin Hayal savcıya yazdığı mektubu okurken benim, duruşma
salonunda bulunanların tüyleri diken diken olmuştu....
***
Bugün yaşananları anlayabilmemiz için, 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl,
40 yıl önceyi bilmemiz gerekir...
Yakın tarihimizin sayfaları kanlıdır...
Yasin Hayal, savcıya yazdığı mektubu duruşma salonunda okurken “Ben
derin devlet, derin millet kavramlarını pek anlayabilmiş değilim”
deyip devam etmişti mektubu okumaya:
“... Ama ortada kesin bir şey var ki, o da emniyet içinde legal mi,
illegal mi bilmiyorum, bir grup bizi kumanda etti. Bu aşikârdır.
Şimdi soruyorum: Eğer devlet görevlerinde kullanıldıysak bizim
hakkımızı korumak devlete düşmez mi?”
Yasin Hayal’in son tümcesi çok önemliydi:
“Bu ülkede Türk bayrağını açanlar artık terörist mi oldu?”
Hrant Dink’i öldüren tetikçi son tümcesiyle her şeyi açıkseçik
ortaya koyuyordu.
Sekiz yıl önce yaşanan, insanın içini acıtan bu gerçeği anımsadım
dün sabah...
Zaman tünelinden geçiyordum.
Faili meçhul cinayetler ülkesiydik...
Uğur Mumcu’dan Ahmet Taner Kışlalı’ya; Abdi İpekçi’den Çetin
Emeç’e; Musa Anter’den Bahriye Üçok’a dek uzanan faili meçhul
cinayetler...
Kanlı 1 Mayıs, Kahramanmaraş katliamı, Gazi Mahallesi... Madımak,
Başbağlar, Çorum... Susurluk çetesi...
Aklıma Behçet Aysan’ın dizeleri geldi:
“Ne söylersen söyle bu aşk ikimizindi
ikimizindi bir zamanlar aynı gökyüzü
bir samanın tutuşması gibi olan şey
biraz Erzurum’du biraz Rize biraz Mardin
geniş, dingin, sürekli yurt gibi.”