Tarihe not düşmek için - 37
Sarı saçlı, mavi gözlü bir kız çocuk duruyor
karşımda. Gözlerinden yaşamın mutluluğu geçiyor; anlamlı çizgiler
beliriyor.
Sanki zamanın içinden bir soluk fotoğraf
Afyon Kocatepe’den önümüze
düşüyor. Kocatepe’den kopan fırtına bir sabah
şafakla birlikte Dumlupınar’da ırmak olup dağları
tepeleri aşıyor.
Sağ yanımıza Gediz Irmağı
düşüyor. Uşak’ta patlayan toplar Eşme Ovası’nı
dövüyor. Bir gece Ulubey’de Hasan Çavuş yitirdiği
sağ bacağının acısıyla kahroluyor. O kız çocuğunun gözlerinde
yakalıyor insan, tarihin derinliğini...
Ama yakalayamayanlar, o tarihi görmezlikten
gelenler çoğalıyor günümüzde. Neredeyse Mustafa Kemal
Atatürk’ü savunmak, onun 71 yıl önce yerleştirdiği
devrimleri, ilkeleri savunmak, aydınlanma çağının getirdiği
değişimi anlatmak suç.
Bir renkli fotoğrafa bakıyoruz uzun
uzun...
Yaşları 16-18 arasında değişen
kız öğrenciler. Bir siyasal ideolojinin
yönlendirdiği çocuklar bunlar. İmza topluyorlar. Tümü de
başörtülü. Aralarında bir tanesi onlardan büyükçe. Belli ki
desteklemeye gelmiş.
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye
öfkeliler. Oysa Hatemi onlara çok yakın bir kişi. Ancak bir bilim
adamı olarak gerçekleri söylemiş. Şimdi ona ateş püskürüyor mavi
çarşaflı kadın.
Bu kadın Atatürke ve laik, demokratik
Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman bir kişi.
Sık sık televizyona çıkıp konuşur.
Der ki: “Müslümanlara zulüm
yapılıyor...”
***
Başörtüsü yasağı için imza toplayan o genç
kızlar, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin çocukları.
İstanbul Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksek Okulu Ebelik Programı
öğrencileri. Pratik derslere türbanla girmelerine izin verilmemesi
üzerine imza kampanyası başlattılar. Ancak bu kampanya “siyasi
şova” dönüştü.
Bu çocuklar derslere türbanla giriyor ve kimse
karışmıyor...
Ama iş, “hastanın hukukunu”
ilgilendirdiği için durum değişiyor.
İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Bülent Berkarda bu konuda bakın ne
diyor:
“Yöneticiter yasa ve yönetmeliklere
göre görev yapmak durumundadırlar. Ebe
öğrencilerine pratiklerde türban yasağı
konulması, onların dini inançlarına ve vicdan
hürriyetlerine baskı yapmak için değil, yasa ve
yönetmeliklere uygun hareket etmek için yapılmıştır.
Bir ebe ya da hemşire görev başında iken
üniformalıdır. Bu üniforma Sağlık Bakanlığı’nın
yönetmeliklerinde tespit ve tarif
edilmiştir.
Düzen ve temizliğin ilk şart
olduğu bu mesleklerde, başıbozukluğu, kargaşayı,
düzensizliği önlemek, sağlık şartlarını
azami düzeyde sağlamak için bu üniforma
öngörülmüştür ve bu yeni bir şey değildir. Bu mesleğe
giren öğrenciler bunu bilmektedirler. Mantosunun
uzun kollarıyla bir ebe öğrencisinin kuvözden bir
bebeği almasını veya yerleştirmesini düşününüz;
ya da ameliyathane veya doğumhanede hekime yardım
edişini gözlerinizin önüne getiriniz.”
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nin beşinci
katında dün akşam saatlerinde zaman ayarlı bir bomba
patladı. Bilindiği gibi başörtüsü eylemi de
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Hastanesi önünde yapılıyordu. Üstelik bombanın
patladığı beşinci katta, öğretim üyelerinin odaları da
bulunuyordu.
Bu olay sizce oldukça düşündürücü değil
midir?
***
Bir şeriatçı gazeteden başlık:
“Müslümanlar davadan davaya
koşuyor...”
Acaba neden koşuyorlar?
Okuyalım:
“DGM’lerde artık her gün
Müslümanlarla ilgili dava var. Önceki gün Jak
Kamhi davası, dün Sivas davası
vardı. Yarın İzmir davası ve
Cengiz Sarıkaya davası var. Kısaca
Müslümanlar davadan davaya koşuyor...”
Şeriatçı terör örgütlerini “Müslüman”
olarak nitelendiren, Sivas’ta Madımak
Oteli’nde onlarca aydını diri diri yakanlara
“Müslüman” diyen bu gazete hangi güçlere hizmet ediyor? Bu
gazetenin arkasında kimler vardır?
İşte bugün şeriatçı basın,
şeriatçı terör örgütlerini koruyup kollarken kimsenin kılı bile
kıpırdamamaktadır...
Başörtüsü eylemi, bir siyasal ideolojinin
Türkiye’yi nasıl kuşattığının en somut örneğidir...
Bir başka konuya dönelim. Fethullah
Gülen emekli bir vaizdir. Ancak polis koleji, polis
akademisi ve askeri liselerdeki “şeriatçı örgütlenmede”
adı geçmektedir. Biz bir “emekli vaizin” mahkeme
tutanaklarında, emniyet raporlarında adının neden geçtiğini çok
merak ediyoruz...
Fethullah Gülen bizim her
yazımıza tekzip göndermekle ve
dava açmakla tanınır. Şimdiye dek yanılmıyorsam 30’a yakın dava
açmıştır. Son olarak da yazılarımızla ilgili
Cumhuriyet hakkında mahkemeden “tedbir
kararı” aldırmıştır.
Bizi susturmayı yeğliyor Fethullah Gülen.
Sanıyor ki yılacağız. Biz susmayacağız. Laik,
demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak isteyenlere karşı
savaşımımız var. Bunun adı demokrasi savaşımıdır.
Bunun adı insan haklarını savunmaktır.
O sarışın, mavi gözlü çocuğun bakışlarında
yakaladığımız umudu, ışığı “yarasa çığlıklarıyla”
söndürtmeyeceğiz...
Tıpkı Kocatepe’den kopan, Dumlupınar’da esen
fırtınada olduğu gibi...