Bir toplum yakın
tarihini bilmeden hiç yaşayabilir
mi?
Birinci Dünya Savaşı’nda
düşman cephesinin en saygın patronu İngilizler değil
miydi?
Hiç kuşkusuz!
İngilizler,
Çanakkale’yi ele
geçirmek için çok büyük çaba
harcamışlardı.
1915’te denizden Çanakkale
Boğazı’nı aşmak isteyen İngilizlerin
amacı Marmara’ya
girip İstanbul’a
ulaşmaktı.
Amaçları neydi
İngilizlerin?
Marmara Denizi’nden
geçip Karadeniz’e
ulaşmak...
Sonra?
Karadeniz’in
yukarısında Rus Çarı’yla
buluşmak.
İngilizler bu düşlerini
gerçekleştirselerdi, 1917
Ekim Devrimi olmayacak, Mustafa Kemal,
Ulusal
Kurtuluş Savaşı’nda Sovyetler’le
işbirliği yapamayacaktı.
Yakın tarihi bilmek çok önemlidir bu
yüzden...
Saygın bilim insanı Prof.
Dr. Bülent
Tanör’ün “Kurtuluş
ve Kuruluş” kitabını
okuyorum üçüncü kez...
9 yıl önce yazdığım yazıdaki bazı ifadeler hâlâ
güncelliğini koruyor.
Diyorum ki:
“30 Ağustos’u
anlayabilmek için Çanakkale
Savaşları’nı algılamamız
gerekir.”
Tarih bilincinden yoksun
toplumlar gerçekleri
algılamaktan da yoksundurlar...
Tarihine ve kültürüne sahip çıkmayan bir ulus,
emperyalizmin tuzağına düşer, büyük ve güçlü devletlerin tutsağı
olur.
Mustafa Kemal Atatürk, bu tuzağa
düşmedi, 30 Ağustos’ta
emperyalistlere geçit vermedi.
Kurtuluş böyle
gerçekleşti...
***
30 Ağustos 2008 tarihli yazımda şöyle
demişim:
“Evet, bugün 30
Ağustos...
Neler yazmalıyım, hangi
konulara değinmeliyim?
Laik demokratik
Cumhuriyeti yıkmak için tuzak
kuranlardan mı söz
etmeliyim,yoksa ekonomiyi
yönlendiren, bağımsız yargıyı, polisi,
devleti kuşatmaya çalışan
tarikat şeyhlerinden
mi?”
Sıcak bir İstanbul sabahında yazıyorum
yazımı...
Bir askeri zaferin
ötesinde bir
anlamı olduğunu belirtmek istiyorum 30
Ağustos’un...