Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu’nun Tekin Yayınları’ndan çıkan “15
Temmuz Anayasası” kitabının giriş bölümünden başlayayım.
Kaboğlu, yeni kitabını insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti
için mücadele edenlere armağan ediyor:
“Darbe” sözcüğünü telaffuz etmekten bile kaçınan bir kişi olarak
haftalık yazılarımdan 7 ve 14 Temmuz günlü olan iki yazı, Temmuz
2016’nın ilkyarısında ülkenin içinde bulunduğu durumu resmettiği
için, “15 TemmuzAnayasası”nın girişi olarak seçildi.
Anayasa ve ilahi kitaplar arasındaki ilişki, daha sıkça ele
alınmalı. Neden? Çünkü Türkiye’de şu ikili süreç ivme kazanıyor:
Anayasasızlaştırma ve dinselleşme.
Her ikisi de tehlikeli:
- Anayasasızlaştırma, hukuk dışı ve keyfi yönetimin yaygınlaşması
anlamına gelir.
- Dinselleştirme, misyonerlerine “mücahit ruhu” aşılasa da uzun
dönemde kaybeden din özgürlüğü olur.
Dünyevi bir metin olan anayasa, din özgürlüğünün de başlıca
güvencesi. Dinselleştirme ise, din özgürlüğü kadar diğer haklar
için de tehlikeli, tıpkı, keyfi yönetim aracı olarak
anayasasızlaştırmanın, halklar toplumunu yok etme tehlikesi
yaratması gibi.
***
“DAEŞ denilen bu proje örgüt, Müslümanların bağrına saplanmış
bir hançerdir” diyen Cumhurbaşkanı, çatışmalarda yaşamını
yitirenleri iki kutba ayırıyor: “Şehitler” ve “pisi pisine
gidenler”. DAEŞ teröristlerinin yerinin cehennem olduğuna da sıkça
vurgu yapıyor. Bu ve benzeri beyanlar nasıl yorumlanabilir?
Darbe gündemi ve senaryoları bakımından kısaca hatırlayalım:
1) Silivri hapishanesi ve adliyesi: AKP hükümetleri, “kendilerine
karşı darbegirişimi failleri”ni yargılamak için bu devasa yapıyı
inşa etti, bu yolda, bütün ülkeyi seferber etmeye çalıştı. Bir gün
“bu bir kumpastı” deyiverdi.
2) PKK hendekleri: Kazdıkları hendek ve cephanelikleri imha için,
teröristleri toptan yok etmenin ötesinde, yüzlerce güvenlik
görevlisi ve sivilin ölümü, Parti ve Külliye açısından hiç
sorgulama nedeni olmadı.
3) Cemaat: On yılı aşkın süreyle iktidarı paylaştığı Gülen
Cemaati’ni, -henüz silahlı bir üyesi ortaya çıkmış olmasa da- “FETÖ
Terör Örgütü” olarak ilan eden hükümet ve Külliye, kendilerine
karşı amansız mücadele -ve hatta savaş- kararlılığını sürekli
dışavurmakta.