Umut, bizim sevdamız oldu
hep... Baskılar, zulümler işkenceler...
Şehitlerimiz oldu, alçakça katledilen
yazarlarımız...
Uğur Mumcu, Ahmet Taner
Kışlalı,Bahriye
Üçok, Muammer Aksoy, Onat
Kutlar...
Ziverbey işkencelerinden geçenler
oldu, İlhan Selçuk gibi...
12 Eylül’de tutuklanan yazarlarımız,
muhabirlerimiz...
Hiç ama hiç umudumuzu yitirmedik, laik demokratik
Cumhuriyetten, hukukun
üstünlüğünden, adalette
eşitlik-dürüstlük ilkesinde yana tavır
koyduk.
Hep ama hep, “savaş değil barış” diyerek temel hak ve
özgürlükleri savunduk...
Yazımı yazarken Cumhuriyet’in bahçesi,
anayolda toplanmış okurlar, dostlar,temel hak ve
özgürlüğü, hukukun üstünlüğünü
savunanlar Türkiye’nin yaşadığı utanca
karşı demokratik tepkisini ortaya
koyuyordu...
Can Dündar’ın eşi Dilek
Dündar, Erdem Gül’ün
eşi Aslı Gül dimdik
ayaktaydı...
Gözlerinde sevdalı bir hüzün
bulutu...
Sevgi, umut!
Erdem’in annesi Fatma Gül’ün o çığlığını
konuşuyordu herkes:
“Benim oğlum doğrudan yanadır, hata yapmaz... Ben çocuklarımı
babası hapisteyken fındık ve çay toplayarak
yetiştirdim...”
TÖB-DER’li öğretmen Ziya
Gül’ün oğluydu Erdem.
Baba Ziya Gül 12 Eylül
darbesinin ardından TÖB-DER davasında
yargılanmış beş yıl hapis
yatmıştı...
Bizler alışkındık zindanlara, işkencelere, ölümlere...
Başımız dikti ve hep öyle kalacaktı...
Ezenden değil ezilenden yanan, halkların
kardeşliğinden, hukuk
devletindenyana...