İçindeki derin sızı, yüreğini götürdü bilinmeyen bir yöne
doğru...
Kuşlar havalandı karşı evin çatısından.
Akan kanın dalgalarında ses veren bir yürek, zaman
ağaçlarına saklanmış yaşam Ingeborg Bachmann’ın
“karanlık şarkıları”nı söylüyor olmalıydı...
Karanlığın kapkara taneleri, kar gibi yağarken yüzüne bir çocuk
yürümeye çalışıyordu odanın içinde...
Bir kadın, o saatlerde kahvaltı yapıyordu, işe başlamadan
önce...
“Seni o kadar özledim ki!”
Erkek derin denizlere doğru kulaç atıyordu.
Dolar ve Avro almış başını gidiyordu...
Ağır bir dış borç yükünün sürdürülemez koşulları ekonomide erken
sonbaharı çoktan getirmişti...
ABD’yle olan güncel gerilim buzdağının salt
görünen yüzüydü.
Yönetimin, yastık altı, Katar’dan milyarlar geldi gibi günü
kurtarma anlayışı Kemal Derviş’in gerilerde kalan
anlayışının 2018 modelini yansıtıyordu.
Korkut Boratav’ın şu saptamasının geçerliliğini
anlamak için önümüzde somut nedenler vardı:
“Günümüzün toplumsal, siyasi sorunlarını geçen yüzyıla özgü olgu ve
kavramlarla çözümlemek yanıltıcı olmaktadır. İdeolojik
söylemlerdeki benzerliklerden, tarihsel paralellikler
çıkarılmamalıdır...”
Kadın ve erkek...
İkisi birden gözlerini gecenin büyük kapısına çevirdi...
Erkeğin aklına Jacques Dupin’in dizeleri
geldi:
“Yüzünüzün yokluğu...