Hayatın sayfalarında acı da vardır, hüzün de...
Önüme bir fotoğraf düştü, geçmiş yılların izlerini
taşıyan...
Bir kıyı kasabasında o bilinmeyeni bekler gibi
soluksuzduk.
Biraz yılgın ve kırılgan...
Gecenin yıldızları, serin bir hava, ilkyazın habercisi
çiçekler.
Gökyüzüne
bakıyorduk, tarihin akışını,
yaşamı düşünüyordum.
Eski bir yazı, anılar denizinde dolaştırıyordu beni.
Harran’daki berdel
dramıydı beni etkileyen...
21 yaşındaki Zeliha Ç’nin öyküsü işte burada
başlıyordu.
Harranlı Zeliha’nın ağabeyi Halil,
Vetha adlı bir kızla evlenecekti. Ancak Vetha adlı
kızın bir koşulu vardı:
“Biz de Halil’in kız kardeşi Zeliha’yı oğlumuz Casım’a
istiyoruz...”
İki aile anlaştı...
Çünkü başlık parasını iki taraf da
ödemeyecekti.
Evin içi kalabalıktı.
Salonda erkekler sıraya girmiş, sakallı ve beyaz entarili yaşlı
adamın elini öpüyorlardı...
Berdel yani takas işi
uzlaşmayla çözülmüştü.
Mırralar içildi.
Sakallı ve beyaz entarili “Şıh Halaf” Arapça
konuşmaya başladı:
“Hallas mabruk!”
Türkçesi şuydu:
“Anlaşıldı, mübarek olsun!”
Zeliha, Eyüp Peygamber Mahallesi’nden Casım’ın Sırrın
Mahallesi’ndeki evine gitti...
Casım, hamallık yapıyordu. Evde 11
nüfus vardı. Zeliha’nın gelişiyle bir boğaz daha
arttı.
Bir yıl sonra kız çocukları oldu.
Bebeğe, Zeliha’nın aynı kaderi paylaştığı
görümcesi Vetha’nın adı verildi...
***
Zeliha’nın ailesi Nevşehir’e pancar toplamaya
gitmişti.
Kara haber tez geldi:
“Zeliha Fırat’ın sularında ölü bulundu.”
Zeliha intihar mı etmişti,
yoksa öldürülmüş müydü?
Pek
anlaşılmadı...
İki aile birbirine girdi.
Zeliha’nın ağabeyi Halil, Vetha’yı ailesine gönderdi.
Vetha sekiz aylık hamileydi.
Ortada iki bebek...
Bir dram.
Dramın adı berdel yani takas...
İki yuva birden yıkıldı.
Hazreti İbrahim ateşe atıldığında, bir
kız Urfa’daki kale deliklerinden kendini boşluğa bırakır ve
ölür.
Kızın adı Zeliha’dır...