Gece sessizce soluk alıp veriyor
olmalı....
Hayat kendi akışı içinde. Zamana yenik düşen
biz, kendi
öykümüzü yazıyoruz.
Yıllar çabuk
geçiyor...
Kareli defterimde yazılanlara bakıyorum göz
ucuyla.
Yaşamla ölüm arasındaki o ince
çizgi, özgürlük kavramı,
insan olmanın erdemi...
Nereden başlasam, nerede soluklansam, nerede
bitirsem!..
Gözlerimi
yumuyorum.
Ulucanlar Ankara Merkez
Cezaevi’nde otomatik silahlarla
öldürülen 10 tutuklu
ve hükümlü, ailelerine teslim
edilmiş.
Eylül
1999...
Cenazeler aynı gün toprağa
verilmiş...
Silahsız, savunmasız,
demir parmaklıklar arkasındaki
insanların boğazları kesilerek,
kurşunlanarak katledilmesi
bir vahşet değil
midir?
18 yıl önce
böyle başlamışım yazıma...
Bir soru sorup soruma yanıt
arıyorum.
Cezaevlerinde
yaşanan katliamı protesto
eden kimi demokratik kitle
örgütlerine, siyasi
parti temsilcilerine karşı polisin
takındığı tavır gerçekten
düşündürücü.
ÖDP İstanbul
il örgütü üyeleri, DSP’nin önüne
siyah çelenk bırakmak istiyor ama polis
buna orantısız
güç kullanarak engel
oluyor.
Ve devam ediyorum
yazıma:
“Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir hukuk
devletidir, Türkiye’de siyasi partiler yasaların ve anayasanın
koruması altındadır.”
***
1999 yılında cezaevlerinde koğuş sistemi
vardı. 50-
60 kişilik
koğuşlarda 250-300 tutuklu
ve hükümlü kalırdı.
Tutuklu ve hükümlülerin istedikleri neydi o
yıllarda:
“Biz cezamızı çekerken ya da cezamız
kesinleşmeden tüm özgürlüklerimiz ortadan kaldırılıp bize niçin
çağdışı uygulamalar yapıyorsunuz? Niçin bizlerin ölümcül sonuçlar
doğuracak hastalıklarımıza karşı önlem
almıyorsunuz?”
O yıllar tutuklu ve hükümlülerin şikâyetlerinin
başında akciğer, karaciğer, kas erimesi gibi hastalıklar
geliyordu.
Yaşları
ise 18-20 arasıydı...
Biraz daha geriye
gidiyorum...
80’li yılların
sonları.
İnkılap Dal’ı daha önce
yazmıştım anımsayabilirsiniz...
O 22 yaşında
bir hükümlüydü ve Aydın E Tipi Cezaevi’nde yatıyordu. İnkılap, kan
kanserine yakalanmıştı. Zindanda tedavisi çok
zordu.
Kamuoyu
oluşturuldu.
İnkılap Dal, cezaevinden tahliye
edildi...
Bir
gün İzmir’de Cumhuriyet
Bürosu’na geldi.