Pembe düşlerimiz vardı, umutlarımız,
hüzünlerimiz...
Sevecenliğin titrek kumaşı gibiydik; çocuklarımız vardı yarınlara
uzanan aydınlık
sabahları beklerken.
Tutkularımız, sevdalarımız, yaşamın türküsünü söyleyen.
Dağlarımız vardı, ırmaklarımız...
Denizlerimiz, ovalarımız...
Tohum nasıl sabırla çatlarsa toprakta; dal ucunda şafak vakti
açarsa karanfil; öyle gülümserdik hayata.
Öyle bakardık kanatlanan gökyüzüne; bakır
yanığıevlerin çatısına...
Bugün 2016’nın son günü,
yarın 2017’ye merhaba diyeceğiz.
Merhaba çocuklar, gençler, kadınlar, erkekler!
Haydi biraz gülümseyin...
Hep birlikte haykırın:
“Merhaba özgürlük!”
Umutlarımız acılarla buluşmasın, şehit cenazeleri gelmesin; bu
güzelim kadim tarih, yaşadığımız coğrafya kana
bulanmasın.
Yağmalanmasın dağlarımız, ovalarımız, ormanlarımız...
Kaçkarlar, Sümbül Dağı, Toroslar, Kazdağları...
Dicle, Fırat,
Kızılırmak, Seyhan, Gediz...
Edirne, Diyarbakır,
Ankara, İstanbul, İzmir, Kayseri...
Haydi güney rüzgârıyla Çukurova’ya inelim; Amik
Ovası’nda, Harran’da günaydın
diyelim, Cudi Dağları’nda çığlık atalım,
Erdek’ten el sallayalım, Trabzon’da horon oynayalım.
Çıkaralım düşlerimizi ay ışığında, uzun uzun yıldızlara bakıp
sabahı bekleyelim...
Sevgili anneler,
babalar, kardeşler, çocuklar...
Düşünceler ırmağının değil hayat ırmağının kıyısında
dolaşalım.
Laleler toplayalım ilkyaz geldiğinde
kıskanç gülüşlere aldırış etmeden, bırakın düş yorgunu
olalım...
Emperyalizmin oyununa
gelmeyelim, çokuluslu şirketlerin
çıkarlarını hep birlikte görelim...
***
Kendi çıkarlarımızı değil ulusun çıkarlarını düşünelim, kardeşlik duygularını pekiştirelim, alçak terör nereden gelirse gelsin lanetleyip “terör bir insanlıksuçudur” diye var gücümüzle haykıralım.