Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;
kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar” (Şûrâ: 30).
İnsanın, gerek evrendeki fiziksel ve sosyal yasaları görmezden
gelmesi ve gerekli tedbirleri almaması, gerekse Allah'a isyan
teşkil eden davranışlarda bulunması sebebiyle karşılaştığı sıkıntı,
acı ve felâketlerin kendi kusurunun bir sonucu olduğu âyette açık
ve kesin olarak ifade edilmiştir.
Suçun ve kusurun itiraf edilmesi, dünyada meşru olan cezanın
çekilmesi, ahiretteki cezanın ise affı için Mevlâ'ya niyazda
bulunulması güzel kulluğun hasletlerindendir. Peygamberimiz'in
(s.a.) ashabı cezalık bir suç işlediklerinde gelip itiraf ederler,
dünyalık cezanın da ahirete kalmaması için gerekenin (cezalandırma
veya af) yapılması için ısrar ederlerdi.
İnsanın başına bir bela, bir sıkıntı, bir felaket, bir musibet
geldiğinde önce durup 'ben nerede hata taptım, bu musibet hangi
kusurum, suçum ve günahımın sonucudur' diye düşünmesi gerekir. Bunu
yapmayanlar sorumluluktan kaçmak için başka iki yolu tercih
ediyorlar: 1. Musibeti sebepsiz yere Allah'tan bilmek. 2. Musibeti
imtihan olarak değerlendirip sabrederek ecre nail olmayı
beklemek.
Yazının başına aldığım âyet meali birinci ihtimali ortadan
kaldırıyor.
İkinci ihtimalin düşünülebilmesi için de önce kulun kendisini,
yapıp ettiklerini sorgulaması, sonucu kendi kusurunda araması
gerekiyor. Bunu yapmadan “Allah beni/bizi seviyor, bu musibetlerle
imtihan ederek derecemizi yükseltmeyi murad ediyor” demek, böyle
düşünmek kulluk