Allah'ın emrettiği, Elçisinin yollarını döşediği, engellerini
açıkladığı ve teşvik ettiği birlik Müslümanların (İslam dünyasının)
birliğidir, ümmetin yekvücut olmasıdır, Müslümanların hakim
oldukları her bir toprağın bütün Müslümanların vatanı olmasıdır. Bu
birlik İslam'ın ve Müslümanların varlıklarının korunması ve
vazifelerini yerine getirebilmelerinin şartıdır. Birlik olmadan
güçlü olmak, güçlü olmadan korunmak, korunmadan da Müslümanca
yaşamak ve kâmil manada İslam'ı tebliğ etmek mümkün değildir.
Cumhurbaşkanımız bu zaruretin idrakinde olduğu için hem her
fırsatta Müslümanları birliğe çağırmakta hem de İslam dünyasını
defalarca ziyaret ederek birliğin yolların açmaya çalışmaktadır.
Son konuşmalarından birinde, “Tüm kardeş devletlere, birlik ve
beraberlik içinde yaşamayı temin edecek bütünleştirici politikalar
izlemeleri çağrısında bulunuyorum” diyerek aynı zarurete işaret
etmiştir.
Müslümanlar güçlenerek zayıfları sömürmek, haksız kazanç elde
etmek, insanları yerinden yurdundan, hak ve özgürlüklerinden mahrum
bırakmak istemezler, isteyemezler; çünkü dinleri buna izin vermez.
Ama başka milletler ya ilâhî olmayan dinlerini veya zulüm sebebi
ideolojilerini kullanarak aynı yolda olanlarla birleşiyor,
güçlerine güç katıyor ve mel'anetlerini icra ediyorlar.
Avrupa Birliği bu tür birleşmelere tipik bir örnektir. Eninde
sonunda Hristiyanlık temelinde birleşmişler, Birlik menfaati söz
konusu olduğunda sözde Avrupa değerlerini hiçe saymışlardır.
Yakında okuduğum şu haber de düşündürücü bir başka örmektir:
“Amerika sonrasını belirleyecek iki temel kuvvet Şangay İşbirliği
Örgütü ŞİÖ ile Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan
oluşan BRICS Topluluğu'dur. Her iki yapının da ana gücü Çin'dir.
BRICS Topluluğu'nun beş