Sabahın erken saatleri...
Artık emekli çiftlerden başka kimsenin
oturmadığı, torunların iki günlüğüne bile
uğramadığı, begonvillerin susuzluktan
kuruduğu, betonun çatlayıp dökülmeye
başladığı yazlık sitelerin önünden
geçiyorum.
Atletli, şortlu ve gözleri hâlâ uykulu bakkal, kola kasalarını
dışarıya taşıyor.
Her tavrından belli oluyor; dükkânı devredecek birini bulsa
rahatlayacak ve belki buralardan çekip gidecek...
İhtiyar taraçalar, plastik sandalyeler,
bir parça beyaz peynir ve karpuzdan
ibaret minik kahvaltı masaları...
Adımlarımı...