Öyle bir rüzgâr esiyor ki...
İnsan ister istemez bu rüzgârın kaynağının tabii olamayacağını
düşünüyor.
Sanki birtakım vantilatörler çalıştırılıyor.
İkinci dalga çok yakındaymış...
İç savaş olmazsa, işgalmiş...
İncirlik olmazsa, Yunan adalarıymış...
Fetö olmamış, bu sefer Nato olacakmış...
On bin asker olmazsa, yüz bin askerle gelebilirlermiş...
Kürtler üzerinden bir provokasyon ve işgal girişimi
gerçekleştirilemezse, Aleviler kullanılacakmış...
Ama hepsinden önce ekonomimiz yerle bir edilecekmiş...
Listeyi uzatmaya doyamıyorlar.
***
Yanlış mı bütün bunlar?
Saçmalıkları, abartıları, dünyanın şu anda bir taraftan da kendi
derdine düştüğü gerçeğini bir yana bırakırsak...
Hayır, yanlış değil.
Tehlike yok mu?
Var. Hem de nasıl var!
Fakat neden potansiyel tehlikeleri sükûnetle değil de, panik içinde
tartışmaya itiliyoruz?
Neden kamuoyu bir kısım medya üzerinden "ikinci dalga tehlikesi"
üzerine odaklanmaya itiliyor?
Sakın bütün bunlar henüz tam olarak açıklığa kavuşturamadığımız
"birinci dalga"yı unutmamız için olmasın!
Asıl kritik mesele budur.
***
Yalan yok!
Şüpheleniyorum...
Fetö'nün dehşet verici özellikleri yerine Fetöcülük şüphesiyle
mağdur olanları konuşmamızı isteyen birtakım muhafazakâr medyacı
ile...
Sürekli "İkinci dalga"dan bahsederek 15 Temmuz'un hem sosyolojik
özelliklerini hem de arka planını örtmeye çalışan sekülerler
(ulusalcılar, liberaller, "beyaz" kesimler, vd) arasında karanlık
bir ittifakın varlığından şüpheleniyorum.
Şimdilik bu kadarını söyleyeyim, devamını sonra konuşur,
tartışırız.