Kimileri sanıyordu ki... Partilerin bir "hikâyesi" ve tarihi
yokmuş, sanki hepsi seçim günü gökten zembille inmiş gibi
davranılırsa...
Ortaya bir fikir koymayıp içinden "dilek" tutmakla
yetinilirse...
Yüzde 54'ten bir cephe çıkartılabilir! Ama olmuyor işte!
Bir kısım medyanın verdiği gaz, bazı yurtdışı odakların kulaklara
fısıldadığı planlar yetmiyor; ham hayaller gerçeğe dönüşemiyor.
Tablo ortada: Bir araya gelip meclis başkanı bile seçemeyen
partilerin 7 Haziran'dan ortak bir galibiyetle çıktığına kim
inanır artık!
Eh geriye kırgın ergenler gibi oraya buraya
çemkirmek kalıyor.
Tam bu noktada güncel siyaseti bırakıp hayata dönelim...
Uzlaşma süreci nasıl bir şey, müzakere nedir ona
bakalım... Malum, önümüzdeki günlerde bu kavramlar sürekli önümüze
gelecek. İlk soru şu: Ortaya fikir koymadan, doğru düzgün bir
teklifte bulunmadan, akışa bırakarak herhangi bir şey
müzakere edilebilir mi?
Hayır!
Müzakere kavramının kökenine bakın, anlayın.
Zikredecek bir şeyin olmalı.
Yani dişe dokunur bir fikrin, bir teklifin, bir "söz"ün olmalı.
O da bir yana...
Müzakere etmek (bir sonuca bağlamak üzere görüşmek) aynı
zamanda sağlam bir psikoloji ve hesap işidir.