Ultra-sol, demokratik sol, liberal sol, sosyal demokrat sol,
evrenselci sol, ulusalcı sol, vd.
Aralarındaki ciddi farklara rağmen hepsinin temel özelliği şu:
Artık dünyaya inandırıcı bir eylem teklif etmekte
zorlanıyorlar.
O çağlar kapandı.
Halkların bu konudaki uyanışını bir yana bırakın...
Zaten en militan solcu bile varlığının çaresiz bir "mızmızlanma"dan
öteye uzanmadığının farkında.
Her solcu eylem ve iktidar denemesi kapitalizmin
efendilerinin ellerini ovuşturmasına yol açıyor. Çünkü rüya
çarçabuk kâbu- sa dönüşüyor (Bkz. Syriza)
Efendiler ikide bir isyan edecekmiş numarasına yatan kölelerini
seviyor tabii.
Bu diyalektikten radikal bir şey çıkar mı hiç?
Solun radikalliği o yüzden yalandır; kan ve gözyaşından başkasına
yol açmaz, selamet taşımaz.
Bugün...
Bu çağda...
Günümüzde...
Sol, esaslı olarak tek bir işlev ve anlam taşıyor.
Seküler kültür; yani modernitenin "ruhsuz" iktidarı sol siyasetin
sırtında ilerliyor.
Merhametini kaybetmiş dünyada vicdanın sesi olmak; ürkünç
kalabalıklara karşı "seçkin birey"in savunucusu olmak falan hep
işin vitrini.
Kapitalizmin efendileri solu sekülerizme hamallık etsin diye
kullanıyor.
Bütün dünyadan söz ediyorum.
Ama elbette Türkiye'den ve çok güncel bölgesel gelişmelerden de söz
ediyorum.
Der Spiegel'de kapak olan "seküler kadın gerilla" (!)
fotoğraflarının taşıdığı derin anlamdan...
Nişantaşı'yla HDP ve PKK'yı aynı hizaya sokabilen sosyal
ortaklıktan...
Ulusalcı solcuyla kripto muhafazakârı kan kardeşi yapıveren
tezgâhın zemininden...
Batılı zihinde "acaba Esad'a dokunursak ölümcül bir hata mı yapmış
oluruz?" duygusu uyandıran rejimle "benzeşlik" izleniminden...
Ve daha birçok şeyin birleştiği ana çizgiden söz ediyorum. "Sol
Müslümanlar veya "sol Hıristiyan ilahiyat" gibi oluşumların
anlayamadığı şey de bu.
O sağlı, sollu yelpaze yok artık.
Ruhbanlık ne kadar berbatsa, karşısında saf tutan solcu
ruhsuzluk da o kadar kötü!
Çünkü sol "evrenselleşme" kisvesi altında insanın ruhsal erozyonuna
hizmet ediyor.