"Tanrım, beni azad et/ günahlarımın tesellisi yok/ ama
çektirdiğin çileyi de sen biliyorsun..."
Emma Shapplin'in ünlü şarkılarından biri...
Etkileyici bir yakarışı dile getiren bu şarkının adı "Ira di
Dio"dur; "Tanrı'nın hiddeti/ gazabı" yani...
Bodrum'da bu şarkısını söyledi mi, bilmiyorum.
Ezan başlayınca konserine ara verdiği için onu protesto eden, bütün
hoyratlıklarıyla "bekleme, bekleme!" diye bağıranlar mesela bu
şarkının ve Emma'nın içinden geldiği kültürün farkında mıdır,
dersiniz?
Hayır! Ne gezer!
Emma Schapplin Batılıların "imansız, kitapsızları bile
inandırır" dedikleri Bach dinleyerek büyümüş, klasik müzik
eğitimini tamamladıktan çok sonra kendi kafasına göre bir yol
seçmiş, seçkin bir soprano.
Bodrum'daki sersemler ise Emma'nın Batılı olduğunu bilip
(parçalarının zeminine koyduğu yavan bateri "sound'una ve yaylıları
basitleştirme hastalığına rağmen) onu "yüksek kültür"ün bir parçası
sayarlar ya...
O halde Emma Shapplin'i sevmeli ve konserine gitmeliyiz diye
düşünürler.
Bütün hikâyeleri "hava" üzerinedir; sonu da hava cıva olur.
Konserler, kitaplar, filmler...
Değiş tokuş edilen klişeler.
Hepsi maalesef eğreti bir "seçkincilik" rozetinden öteye
gitmez.
Tamam! Bizim alaturka laiklik anlayışımızın olağanüstü yobazlık
içerdiğini bilmeyen, anlamayan kalmadı.
Fakat son yıllarda sırf politik muhalefet ve gösteri uğruna bu
yobazlığa bir de muazzam bir cehalet ve eziklik duygusu
eklendi.
Bir Batılı sanatçıyı mutlaka kendisi gibi "dinsiz/ inançsız" sanmak
gibi sersemlikler de buna dahil.
Oysa bilmiyorlar ki...
İnanan veya inanmasa bile dinsel ortamlardan beslenmiş bir sanatçı
başka dinleri, başka inançları, başka ritüelleri merak ve hürmetle
karşılar.