Üzerime bir garip hal geldi...
Düşünüyorum da, belki de Kemalistler haklı!
Cehalet memleketin gerçekten de en büyük sorunu olabilir.
Yani kendini Kemalist olarak görenlerin cehaleti...
Onların sevdiği biçimde dile getirecek olursam, muazzam bir
karanlık bu!
Birkaç slogan ve bitmez tükenmez ezberler hepsine yetiyor.
Mesela kutsal kitap muamelesi yaptıkları Nutuk'un muhtevasını ve
gerekçesini bilen tek bir Kemaliste bile rastlamadım bugüne
kadar.
Sadece Aydınlıkçılar ve İlker Başbuğ mu okuyor, nedir!
***
Okuyup öğrenmek deyince...
Etrafa Kemalizm pazarlayan yazar çizer takımını ve emekli
bürokratları bir kenara bırakırsak...
Görüyorum; çoğunun tercihi beach club şezlonglarında iyi giden
"yaşam koç"larının kitapları ve Atatürk'ün MU kıtasına ilgisi gibi
gizemli konular.
Böylece "akıl ve bilimi rehber edinmek" yolunda emin adımlarla
ilerlediklerini düşünüyorlar.
Bir de Yılmaz Özdil okumak var tabii.
Öfkeyle tırnaklarını kemirme, yenilgi duygusunun mızmız hazları,
halkı karınca gibi görmek üzerine kurulu muazzam bir kibir...
Fazlasına da gerek kalmıyor, sanıyorum.
Geri kalan karmaşık konuları (içlerinin bir türlü ısınamadığı) Doğu
Perinçek'e devretmiş gibiler; kendileri yan gelip yatıyorlar.
Zaten klavye başından yeni darbe çağrıları yapmak ve akşama caddeye
çıkmak gibi ödevler varken, tarihi öğrenip anlamaya ne gerek var,
değil mi?
Öğrenmek sanıldığından daha zordur çünkü. Anlamak, cesaret ister;
kafa konforunu sevmez!
***
Bu konuyu neden açtım, derseniz...
Üç buçuk yıl önceki bir konuşmasını gündeme getirdikleri
Abdülhamit'in torunu olduğunu söyleyen genç bir kadını yerden yere
vuruyorlar.
Bir yandan ağıza alınmayacak hakaretler savuruyorlar Nilhan
Osmanoğlu'na, bir taraftan da kendi diplomalarını bir bir saymayı
ihmal etmiyorlar.
Acıklı hallerinin farkında bile değiller, çünkü "Osmanlı"nın lafını
bile işittiklerinde gözleri kararıyor.