Bakıyorum, "Coğrafya kaderdir" sözü iki gündür yine dilden dile
dolaşmaya başladı.
Öyledir; bazı deyimler ve tezler gündeme göre uykuya yatırılır veya
uyandırılır.
Tam TSK Cerablus'a bir koridor açmışken zaten tersi
beklenemezdi!
Hazırda tutulan "Coğrafya kaderdir" veya "Ortadoğu bataklığı" gibi
deyimler yeniden öne çıkıverdiler.
Belli ki, hızla büyüsüne kapıldığımız bu deyimlerin de tartışmalara
"koridor" açmasını isteyenler var.
***
Hiç uzatmadan söyleyeyim..
Coğrafya elbette milletler ve devletler için bir tür kader
gibidir.
Yeryüzündeki yerin nasıl yaşayacağını da belirler.
Fakat bir sorun var...
Ne zaman bu ifadeyi dile getirsek bir tür "fatalizm" (sonu başından
belli bir düzen; bir tür ecel-i müsemma) yanlışına
saplanıyoruz.
Oysa coğrafya, iradeyi hiçe saymaz; tersine ona yol gösterir.
Kendisinden kaçılamayacağını hatırlatır ama ona şekil vermezsen
rahat oturamayacağını da gösterir.
Ve coğrafya öğretmendir; umursamayanı pişman eder; haddi aşanlara
haddini bildirir.
***
Devletler 19. yüzyıldan beri haritaları (kartografiyi) coğrafyanın
gerçekleriyle değiş tokuş etmeye çalışıyorlar.
Anlaşılır bir şey...
Çünkü haritaların bir konforu, coğrafyanın huzursuzluğu var.
Fakat birincisi hukuksal fakat yapay; ikincisi ucu açık fakat
hakiki.
Birincisi sığ, ikincisi alabildiğine derin.
Ve en nihayetinde kafalar hep gelip coğrafya duvarına vuruyor!
Robert D. Kaplan, bu yüzden ABD'nin Vietnam ve Irak harekâtlarının
yıkıcı yanlışlarını coğrafya yerine haritalara bakarak hareket etme
yanlışına bağlar.
(Revenge Of Geography / Coğrafyanın Öcü)
***