"Hemen her gün kaçak göçmenler, sahte
mülteciler ülkemizi işgal ediyor. Kavuştukları rahatlık
biz vergi mükelleflerinin cebinden çıkıyor."
Avrupa'daki hangi ırkçı, neonazi veya faşist partinin internet
sitesini açsanız, üç aşağı beş yukarı bu cümlelere
rastlarsınız.
Kimse bunları okuyup bir anda havaya girmez ama "bizim
vergilerimizle" lafı var ya...
Virüs gibidir, kötülüğü taşıyıp bireyci Batı'nın her yanına
bulaştırır.
Bizde de var böyleleri...
Sosyal sorumluluk projelerinin modern ve girişimci havasına
bayılırlar ama "sosyal merhamet" denilen şeyin kıyısına bile
yaklaşmazlar.
Zaten hep almaya ayarlıdırlar, günahlarını bile
vermezler.
Suriyeli sığınmacılara karşı açık veya örtülü nefret de aynı
kaynaktan fışkırıyor.
Malum, seçimden önce Kılıçdaroğlu "hepsini göndereceğiz"
diyerek perdeyi çok hoyrat biçimde açmıştı.
Zaman zaman Şanlıurfa ve Gaziantep'teki sivil toplum
kuruluşlarında çalışan arkadaşlarla görüşüyorum.
7 Haziran'dan sonra küçücük sığınmacı yavrucakların bile "ne zaman
geri gönderileceğiz?" diye sorup durduğunu; kamplarda muazzam bir
endişe dalgasının hâkim olduğunu anlatıyorlar.
Hürriyet'in daldan dala atlayan pop sosyologu da okurlarının
karanlık hislerini kaşımaya çalışıyor.
Neymiş, "Suriyelileri vergilerimizle barındırıyormuşuz!"
Şimdi faşistsin, ırkçısın, ayrımcısın desen, köpürür. Sorsan, o ve
onun gibilerden daha demokratı, daha özgürlükçüsü olamaz!
Fakat biliyoruz işte! Kendi hayatlarında da insan ayırmakta ve
bazı topluluklardan tiksinmekte üzerlerine yoktur.
Dahası bu tayfanın mültecilerin yarattığı problemlere çözüm aramak
gibi bir derdi de olmaz. Çözüm umurlarında bile
değildir.