10 Temmuz 2017
Böylece son 20 yıldaki dördüncü evi de değiştirdim, beşinciye
taşındım.
Demek her evde ortalama beş yıl kaldım. Ama bu hesap o kadar
gerçekçi değil. İstanbul'a taşındıktan sonraki ilk evde sadece iki
yıl oturdum. Son evde ise 10 yıl. Oturduğum bütün evleri sevdim. Bu
onların özelliklerinden değil, mutlu bir insan olmamdan
kaynaklandı. Gene de evet evlerimi sevdim. Hepsinin aramış, bana
uygunluklarına göre seçmiştim.
Ama bütün hayatımda kaç evde oturdum diye düşünüyorum ve
İstanbul'dan önce Kars-Ankara hattında geçen hayatımda altı ev
değiştirdiğimi/zi fark ediyorum. Ve gariptir, galiba hayatımda
hatırladığım ilk hatıra bir taşınma hatırasıdır.
Babamın yazıhanesinde çalışan 'katip'lerden biri elimizden tutmuş
bizi yeni taşınacağımız eve götürüyor ve denklerin sarıldığını,
evin dayanıp döşendiğini görüyorum.
Sonra Ankara'daki macera geldi.
Kars'tan 'nakletmiştik'. Eşyalar bizden önce gelmişti. Bir gece
yarısı ışıksız, karanlık, ortasında 'hurç'ların durduğu bir eve
indik. Ama yataklar serilmişti. Sabahleyin gri bir Ankara
gökyüzünde bir takım çıtırtılarla uyandım. Meğer kalorifer
yanıyormuş. Sene 1965'ti, aylardan aralık. Ev Binektaşı
Sokak'taydı. Hâlâ duruyor. Ara sıra önünden geçiyorum.
Oradan çok sevdiğim Ataç Sokak'taki eve taşındık. Bir yıl oturduk.
Önceki evde de galiba iki yıl oturmuştuk. Oradan Adakale Sokağı
(sonradan Mediha Eldem oldu) ile Meşrutiyet Caddesi'nin kesiştiği
binaya taşındık. Galiba üç yıl kaldık. Karşısındaki Meşrutiyet
Caddesi üstündeki daireyi aldık.
1973 yılıydı.
Nisan ayıydı.
Hemen oturup Mr. Hannah'ın verdiği geometri sorularını
çözmüştüm.
Demek sekiz yılda dört ev değiştirmiş, eşyalar sırtımızda
dolaşmışız.
Babam ve annem orada terk-i dünya ettiler ama Meşrutiyet'teki ev
hâlâ açık, gidip kapatmamızı bekliyor. Ben de o evden kendi
evlerime geçmiştim.
EVLE KURDUĞUMUZ İLİŞKİ
En az hangisini sevdim bu evlerin sorusunun karşılığı yok bende. En
sevdiklerim arasında da bir tercih yapamıyorum.
Her çağda kendime göre nedenlerle buldum o evleri veya kendimi
içlerinde buldum. Gene de çocukluk döneminden öğrendiğim bir şey
var. Bir mahalleden diğerine bile değil, aynı mahallede bir
sokaktan diğerine taşınırken, eski sokak arkadaşlarımızla
sözleşirdik dönüp geleceğimiz, buluşacağımız hakkında. Kısa sürede
anladım ki, hayır, asla öyle bir şey yapmıyorum ve bıraktığım
hiçbir yere, kuruma, binaya, eve, sokağa, mahalleye dönmüyorum.
Biten bitiyor. Güzel bir duygu olarak gördüm bunu ve besleyip
geliştirdim. Bugün de bir hafta önce taşındığım evi ve sokağı, hele
mahalleyi hiç, anımsamıyorum.
Gene de bu evlere ait öyküler içinde bir tanesi diğerlerinin
önündedir.
Babam ölüm döşeğindeydi. Meşrutiyet Caddesi'ndeki evin salondan
sokağa bakan pencerelerinden eski evin camları görünür, 1973'te
terk ettiğimiz evin. Bir tek gün o dairenin boş kaldığını
görmemiştim.
Bir de baktım ki, camında 'kiralık' ilanı. Emlakçıyı aradım ve
gidip o daireyi tam 35 yıl sonra dolaştım. Fakat ne gariptir, şimdi
kendimi yokladığımda o daireye ait zihnimde kalmış iz, 2008'de
'yenilediğim' değil, 1973'te terk ettiğimizdeki görüntü. Bunu bütün
o bıraktığım 'ilk evler' için yapmak isterim.
Ama çok severek oturduğum ve içinden çıkıp İstanbul'a taşındığım ev
için böyle bir duygum yok, mesela. Ev konusunu kuramsal bir anlayış
içinde önemserim.
Nitekim 2000'lerden başlayarak konu alabildiğine deşildi.
Bugün bir mekan olarak ev her düzeyde irdelenmiş halde. Psikanaliz
başta olmak üzere ev konusunu delik deşik etmeyen tek bir disiplin
yok.
Hepsini büyük bir ilgiyle izledim. Son zamanlarda Galeri KHAS'ta
Eda Soylu'ya açtığımız sergi nedeniyle de düşündüm bu konu üstünde,
çalıştım. Sonunda bir kapalı kutu olan evle kurduğumuz kim bilir
kaç düzeyde ilişkimiz var.
Benim için ev nedir, bütün bunlardan sonra diye kendime soruyorum
ve pek bir cevabım yok. Evleri sevip sevmediğimi dahi bilmiyorum.
İdeal olanın otel odalarında yaşamak olduğuna daima inandım. Ev
fazla külfetli bir hacim.
Bizi biriktirmeye itiyor. 'Ev kurmak' akıl almaz bir şey, iğneden
televizyona kadar her şeyle uğraşmak gerekiyor. Bu da çıldırtıyor
beni. Daima eşyayı eve boşalttım, birileri yerleştirdi, ben masaya
oturup çalışmaya devam ettim.
YENİ EV YENİ HAYAT
Anladım ki, evin doğrudan doğruya kendisini değil, sağladığı bazı
olanakları seviyorum. Ne bileyim işte, önündeki açıklık, ışığı,
mekanlarının genişliği.
Ama bir tek odada da yaşayabilirdim.