CHP'nin 'adalet' temalı yürüyüşü tamamlandı. Bu
yürüyüşün kazasız belasız atlatılması gerek iktidarın gerekse
muhalefetin olgunluğunu gösterir. Olması gereken budur. Bir ülkede
bu türden girişimler ve eylemler sükûnetle karşılanıp, dikkatle
sonuçlandırılmalıdır. Bu hareket bundan böyle olumlu- olumsuz
yanlarıyla ve önümüzdeki dönemde göstereceği yeni açılımlarla
elbette siyasal tarihimize geçecektir.
Yürüyüşün yorumlanması ve iyi yorumlanması gerekir. Benim ilk
düşüncem şudur: eğer temanın önemi bir an için kenara bırakılırsa
yürüyüş siyaset üretmekte gelip sınıra dayanmış, tıkanmış bir
muhalefetin o ihtiyacını bir eylemle yeniden uyarması
girişimidir.
Girişimin toplumda CHP'ye görünürlük kazandırdığı muhakkaktır.
Güçlü, gerçekçi, siyaset üreten bir muhalefete duyduğumuz toplumsal
ihtiyaç bakımından bu önemlidir. Pasif, içine dönük, üretken
olmayan bir muhalefetin siyaset üretiminde yarattığı boşlukların
cezasını sadece muhalefet partisi ve tabanı çekmez.
Böyle bir boşlukta, hiçbir şeyin yapılamadığını gören çevrelerde
siyaset hızla karamsarlığa, tepkiselliğe ve giderek patolojik
tutumlara dönüşür. Muhalefetin varlık sebebi olan siyaset
üretimiyle bu tablo değişir.
Umarız bu hareket öyle bir imkân yaratmaya yetmiştir. 25 günde
böyle bir sonuç elde edilmiş midir, yanıtlamak güç. Dediğim gibi,
bir görünürlük ve etkinlik kazandığı muhalefetin belli. Ama her
şeyin bu yapı içinde güllük gülistanlık olduğunu sanmamak
gerek.
Bundan sonrası CHP'nin iç meselesi olacaktır. Kılıçdaroğlu ve yakın
ekibinin bu hareket içinde aldığı ve verdiği kararlar şimdi kendi
içlerinde tartışılacaktır. Nasıl adlandıracağımı artık bilemiyorum
ama Ulusalcı Cephe dersem eğer o kesimin şimdi yeni bir iç
tartışmadan geçeceği besbelli. Belki bu tartışmadan yeni kırılmalar
doğacaktır. 2019'a giderken bu gelişmeler önem taşıyacaktır. Bundan
böyle Atatürkçülüğün ve Ulusalcılığın bir kere daha yorumlanışına
ve tanımlanışına tanık olacağız.
Yürüyüşle doğan ortamın başka bir boyutuna değineyim. 2019'a
gidiyoruz. 2013 sonrasında Türkiye bir çalkantıya sürüklendi. 2015
doruk oldu. Kim ne derse desin bütün darbeler gibi iğrenç ama
onlardan daha da iğrenç olan darbe yepyeni bir dönemi başlattı.
Bana kalırsa darbe süreci devam ediyor. Bu yarın darbe olacak demek
değildir. Ama sürecin alttan alta işlediğini de bilmek
zorunludur.
Kendi içinde çelişkiler, güçlükler barındıran bu dönem kökleri çok
daha öncesine giden ama her geçen gün biraz daha katılaşan bir
gerçek çıkardı: Türkiye'de siyaset değil savaş yapılıyor. İşin bu
yanı önümüzdeki dönemde daha da kızışacak. Kemikleşmiş kutuplaşma
git gide, gene aynı kavramı kullanayım, daha patolojik bir nitelik
kazanacak.