1991'de yapılan seçimlerden sonra kurulan DYP-SHP koalisyonunda Kültür Bakanlığı'na danışman olarak gittiğimde maksadım Kültür Bakanlığı'nın dönüştürülmesine katkıda bulunmaktı. Bu sürecin düşünsel, ideolojik altyapısını hazırlayanlardandım. Çalıştım. İlgili bakanlar da bu düşünceyi benimsemişti. Dönemin kültür çevreleri önerimize katılmıştı.
***
Bakanlığı dönüştürüp kültür işlerini başıboş bırakacak değildik.
Örnekleri birçok büyük ülkede görüldüğü gibi bir Ulusal Kültür
Sanat Kurulu kuracak, işleri onun yapmasını sağlayacaktık.
Bu kurul kültür alanında üretim yapan STK'ların temsilcilerinden
oluşacaktı. Aşağıdan yukarıya doğru örgütlenecekti. Kararları onlar
oluşturacaktı. Devlet onlara maddi katkı sağlayacaktı.
İngiltere'deki British Council, Almanya'daki Goethe Enstitüsü böyle
çalışır. Fransa'da Kültür Bakanlığı vardır, merkezi hükümete
bağlıdır. Fakat kültürel kurumlar ve karar mekanizmaları
yerelleşmiştir.
***
Bugün daha gerçekçiyim. Artık Türkiye'de böyle bir modelin
denenmeyeceğini biliyorum. Denenecek olsaydı aradan geçen 25 yılı
aşkın süredir oluşturduğumuz, protokolleri bile tamamlanan bu Kurul
bir nebze olsun yaşatılırdı. Olmadı. Olmamasına bugün ağlayacak
değiliz. Nedeni olumlu gelişmelerin sağlanmasıdır. Bunların başında
kültür ve sanat üretiminin İstanbul'a kayması, tamamen yerelleşmesi
ve sivilleşmesi gelir.