Vaktizamanında bir çocuk vardı. Medresede okurdu. Kavuklu hocalardan ders alır, ilmini artırmaya, öğretilenleri anlamaya çalışırdı. Fakat kafası biraz kalınca idi. Bütün gayretine rağmen pek bir şey öğrenemezdi. Okumaya karşı da fazla istek duymuyordu ki…
Arkadaşları onu geçmiş, okumayı ilerletmişlerdi. O ise hâlâ bir yıl öncesinin kitaplarını okuyor, hayli geriden gelmekteydi.
İyice bunaldığı bir gün kararını verdi; “Kafam çok kalın!” diye düşündü. “Zekâm da yeterli değil. Bu durumda ilim tahsil edemem. İyisi mi köyüme dönüp tarla işlerine devam edeyim.”
Ertesi sabah niyetini tuttu ve yola koyuldu. Az gitti, uz gitti bir ovaya düştü. Sıcak bastırmıştı. Çok da yorulmuştu. Yolun kenarında bir mağara vardı, ama girmeye korkuyordu. İçerisinin serin olduğundan emindi. Çünkü güneş almıyordu, ama ya ayıya filan rastlarsa ne olacaktı?
Bunları düşündüğü için yüreği ürperiyor, içeri girmeye bir türlü cesaret edemiyordu.
Sonunda sıcak ve...