‘Kim kimin imtihanı, kim kimin
mükâfatı bilemezsin…’
H.G.
Vaktizamanında çok cömert salih bir zat vardı. Elinde avucundakileri muhtaçlara dağıttığı gibi, yardım isteyen fakirler olursa başkalarından kendi adına borç alıp onlara hediye ederdi. Bu zat, bir gün hastalanıp yatağa düştü. Hastalığı günden güne arttı. Bunu öğrenen alacaklıları, onun ölmek üzere olduğunu düşünerek başucuna dikildiler.
H.G.
Vaktizamanında çok cömert salih bir zat vardı. Elinde avucundakileri muhtaçlara dağıttığı gibi, yardım isteyen fakirler olursa başkalarından kendi adına borç alıp onlara hediye ederdi. Bu zat, bir gün hastalanıp yatağa düştü. Hastalığı günden güne arttı. Bunu öğrenen alacaklıları, onun ölmek üzere olduğunu düşünerek başucuna dikildiler.
Salih zat bundan son derece
utanmış, rahatsız olmuştu. Hasta yatağında asık suratlı, sıkıntılı
alacaklılarla çevrili olmak onu çok üzmüştü. Bir şeyler söylemek
istedi ancak, ‘Bize para gerek, nasihat değil’ diye
susturuldu…
Bu sırada dışarıdan helva satan
bir çocuğun sesi duyuldu. Salih zat, bir adamına seslenerek
helvaları satın alıp ziyaretçilere ikram etmesini istedi. Görevli,
çocuğun tepsisindeki bütün helvaları aldı, ziyaretçilere ikram
etti. Hepsi beş karış suratla helvaları yedi. Çocuk gelip
helvaların parasını istedi. Salih zat, “Evlat bunları bana borç
olarak yazar...