Uyku arasında mutfaktan gelen
tıkırtılar, yanıp sönen ışıklar, komşulardan gelen yemek börek
çörek kokularına senfonik bir şekilde eşlik eden çay kaşıkları...
Çocukluğa dönüş ve huzura ulaşılan anın başka bir adıdır
sahur...
Kimimiz yiyip yatıyor, kimimiz
sahura kadar uyumuyor... Ve işte gece kuşlarına müjde geliyooor;
“akşam yatmak bilmiyorsun, sabah kalkmak bilmiyorsun!” serzenişi bu
ramazan da bayrama kadar rafa kaldırılıyor... Marketten alınan
hurma paketinden çıkan plastik dal’ın yalnızlığı ve anlamsızlığı
yine yeniden sorgulanıyor... Ve o tatlı sahur klişeleri
tekrarlanıyor...
“Şuradan ekmeği uzatır mısın"
demeye takati olmayan babanın "ekmeaggk" diyen detone sesi, lokması
ağzında hizmet etmekten bitap düşen annelerin hâli… Uyku
mahmurluğuyla sahurda
kıpırdamadan yarım saat sofradaki zeytini
izleyenler… Tek kişilik oruç tutacakken beş kişilik
yiyenler…
İçilen suyu görse deve
hörgücünden utanır misali, yatağa damacana
misali lıkırdayarak devrilenler… Dört tabağı
sünnetledikten sonra ağzının kenarında, bıyığında
sakalında pirinç, marul “Allah sabrını veriyor yaauu”
diyerek sinirden güldürenler…