Yorgunluk, yetersiz uyku bol
stres… İşte size mis gibi bir dalgın bulanık zihin ortamı. Hemen
hemen hepimiz yaşadığı anahtarı unutma, gözlük gözdeyken etrafta
arama, sigarayı tersten yakma, cep telefonuyla konuşurken
"telefonum nerde" diye etrafa bakma vakaları… Dalgınlık öyle bir
insani durumdur ki; sebepleri daima haklı, sonuçları daima
beklenmedik ve komik.
Ben çok sık yaparım, kardeşime
yazdığım “O ne biçim ceket beaağ, düdük gibi olmuş affedersin.
Kalıbından utan!” mesajını genel müdüre yollamışlığım, minibüsten
inerken şoföre "hadi görüşürüz" demişliğim, mağazada deneme
kabinine girip aynada kendi yansımamı görünce “pardon” deyip
panikle geri çıkmışlığım, Taksim’in göbeğinde umumi tuvaletten
paçalar kıvrık bir şekilde çıkıp öylece gezmişliğim vardır. Piii,
nassı utandım şimdi… Diğerleri mi? Yok yok, ‘bir arkadaşım’
ekolünden devam edelim; yüz kişiye sorduk dalgınlıkla neler
yaptıklarını ve işte cevapları;
-“Telefonunuzu alabilir miyim?”
diyen kişiye çıkarıp cep telefonunu uzatmak.
-Arkadaşla vitrinlere bakarken
dalıp gitmek, kopmak, dönüşte tanımadığın birinin koluna
girmek.
-Yanındaki kişinin kulaklıkla
telefonda konuştuğunu fark etmeyip sorduğu sorulara cevap vermeye
çalışmak, olayı anca kızın “Ben seni sonra arayayım mı?” deyip
telefonu kapattığında anlamak.
-Yağ kızmış mı diye bakmak için
işaret parmağını daldırmak.