Şükür, bir bayrama daha ulaştık. Hatta sonuna geldik...
Tebrikler, ziyaretler, bir şey yerken oruçlu muydum tadında
tereddütler, akrabalar, dostlar, el öpücüler, bahşişler vee
tatlılaaar… Şeker komasına gireyazdık… E, ne yaptık? Bastırsın
diye, özledik diye, keyif diye çay içtiiik… İçtik içmesine de, bir
ay dinlenmiş bünyeye onca gıda, tatlı yüklemesiyle fena gevşedik,
doldurmaya üşendik.
Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa? Aslında dürüst olmak gerekirse;
en hafifletilmiş hâliyle; 'üşengeç' milletiz biz! İki metre ötedeki
kumandayı almamak için tüm gün aynı kanalı izleyenimiz de var,
meyve soymaya üşendiği için "vitamini kabuğunda" diyenimiz de...
Hatta bir atasözü ne der; karpuz yata yata büyür, oohh süper... Bu
sebeptendir ki; toplu çay keyfi strateji savaşına döner. Kalabalık
ortamlarda biri çayını tazelemek için ayağa kalktığında, herkes
yarım dolu bardağını fondip yapar. Sizi gidi fırsatçılar. Kurban,
ki bu ya misafirperver bir ev sahibi ya da çayını tazelemek için
kalkmışken başına iş alan sade vatandaştır, arkasına döndüğünde
bardakların tamamının 'boş' olduğunu görür! Burada filmi biraz geri
sardığımızda; ortamdakilerin dili damağı haşlamak pahasına
çaylarını kafaya diktiğini görebiliriz. Çayını başkasına doldurtma
sevdalısı bu zeki çevik ve ahlaklı şahısları pataklamadan önce (doz
ayarı bakımından) türü belirlemeliyiz... İnce fikirliler; yaptığı,
çay doldurucuya yeniden zahmet vermemek veya misafirlikte ev
sahibini tekrar tekrar yerinden kaldırmamak adına çayı
hızlandırmaktır. Elleri ayakları birbirine girer, yarım kalmış
sıcak çayı eziyet çekerek küçük yudumlarla kısa sürede bitirmeye
çalışır. Saf ve iyi niyetli olsa da, çayı bir anda mideye indirip
yemek borusunu dağlayacağına kalkıp kendi alsa daha iyidir. Yine de
dövmeyelim, kenara ayıralım... Fırsattan istifadeciler; kendine çay
koymaya erinen üşengeçler ordusudur. Kurban ayağa kalktığında
telaşla ellerindeki çayların seviyesini kontrol ederler. Eğer
yarıdan az ise "hüüüppp" ve hemen uzat bardağını ayaktakine...