Bilmeye kendinden başlamalı
insan...
Başkalarına, başkalarının
hayatlarına ‘büyüteç’ tutmadan önce kendine ‘ayna' tutmalı
insan.
Ki anlasınlar; gördükleri, ahkam
kestikleri, yendikleri belki de ta kendileri...
Taaa eski zamanlarda, aynanın ilk
keşfedildiğinde; şehre inen bir Erzurumlu hayatında ilk kez gördüğü
aynayı şaşkınlıkla incelemiş...
Aynadaki yansımasını vakitsizce
kaybettiği kardeşine benzetmiş... Hiç düşünmeden bir ayna almış.
Evine döndüğünde yatağına oturmuş;
"Vay benim gardaşım. Kaderde seni
tekrar görmek de varmış" diyerek aynaya sarılıp
uyumuş...
Adam uyurken karısı
gelmiş;
"Hele benim herif neye sarıliir?"
deyip aynaya bakmış.
Kadın da aynada kendini görmüş.
Telaşla dooğru kaynanasının yanına koşmuş;
"Ana bak, oğlun şeerde başka bir
karı bulmuş! Resmine sarılıp da uyiir."
Kaynana demiş;
"Ne diirsin gelin? Ver bakiim
şunu!"
Kaynana almış, aynaya
bakmış...
"Vış! Bu ne?" demiş, "Bulduğu
karı da anam yaşında var. Bi şeye de benzemiir. Sen gel bakiim
benle..."
Gelini de kaptığı gibi muhtarın
yanına gitmişler.
"Muhtar efendi benim oğlan
şeerden bi kadın bulmuş. Karısına da resmini getirmiş. Karı desen,
bi şeye de benzemiir!"
Muhtar demiş;
"Ne karısıymış verin bakiim
resmini?"
Kaynana aynayı vermiş muhtara.
Muhtar aynaya bakmış bakmış:
“E bu resimdeki karıya hiç
benzemiir. Benzese benzese hıyara benziiir!!!”
Ninem diyor
ki; El elin aynasıdır.