“Ay uzatma artık” anlamında da söylüyoruz, söyleyeceklerini
duymak için sabırsızlandığımızda da… Sık kullandığımız bir deyim
‘baklayı ağzından çıkarmak’. TDK sözlüğünde; ‘açık söylemekten
kaçındığı bir sorunu sonunda açıklamak’ olarak tanımlanmış. Bir
şeyi söylemekle söylememek arasında kalanlar, lafı eveleyip
geveleyen yahut bir şeyler sakladığı aşikâr kişilere hitaben de
kullanıyoruz da… Nasıl ortaya çıktığını biliyor muyuz?
Efem, vakti zamanında ağzı bozuk bir adam varmış. Bir türlü diline
hâkim olamayan adam kendisine yakıştırılan küfürbazlık şöhretine
içerler olmuş, varmış bir tekkeye dervişin dizinin dibine oturmuş.
Anlatmış derdini, böyleyken böyle, kurtar beni bu kötü huyumdan, al
beni de yanına, eğit, eğ bük derle topla… Şeyh efendi bakmış,
adamın niyeti halis, geri çevirmek olmaz. Dergâhın mutfağından bir
avuç bakla getirmiş, yeni talebesine uzatırken tembihlemiş; “Al bu
bakla tanelerini. Birini dilinin altına koy, diğerlerini de cebine.
Konuşmaya davrandığın vakit bakla diline takılacak, küfretme
huyundan kurtulma isteğini hatırlayıp edeceğin varsa da küfür
etmeyeceksin. Bakla ağzında ıslanıp da erimeye başlayacak olursa
cebinden yeni bir bakla çıkarır dilinin altına yerleştirirsin!”
Şeyhinin dediklerine harfiyen uyan adam tekkede yaşamaya başlar.
Şeyh de adamı yanından ayırmaz, o nereye o oraya. Günlerden bir gün
yolda yürürlerken bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlar.
Kestirme bir sokağa dalarlar, hızlı hızlı yürürlerken bir evin
penceresi açılır ve bir kız çocuğu; “Şeyh efendiii, şeyh efendi.
Biraz durur musunuz?!” diye haykırır ve pencereyi kapatır.
Şeyh efendi söyleneni yapar yapmasına da… Sicim gibi yağmur
yağmakta, sığınacak bir saçak altı da bulunmamaktadır. Üstelik
niçin durdurulduğunu henüz bilmemektedir ve kız da pencereden
kaybolmuştur. Bir ara evin kapısına varıp kızın ne istediğini
sormak geçer içinden ve tam kapıya yöneleceği sırada kız tekrar
pencerede görünür ve; “Şeyh efendi" der “Az biraz daha
bekleseniz…”