Kraliyet aileleri hemen hemen daima bir “koalisyon” gibidir. Şu
farkla ki bu koalisyonun tarafları, ideoloji yerine farklı
akrabalıkları, aile mensubiyetlerini temsil edeler. Suud ailesinin
Arabistan’da işbaşına gelmesi, o tarihlerde başka ülkelere şekil
verme işinde hızının (ve becerisinin) zirvesinde olan Büyük
Britanya İmparatorluğu’nun planlarına aykırı olmuştu ama kendi
içinde tutarlıydı. 1700’lerde ikiye bölünmüş olan Suud ailesinin
Hicaz ve Necd kolları arasında İngiltere’nin yardımıyla uzlaşma
sağlanmış ve 1902’de bugünkü krallığın temelleri atılmıştı.
İngiltere, Hicaz emirliğini oluşturan rakip aileyi daha sonra
Ürdün-Irak-Suriye bölgesine kaydırarak, yarımadanın tüm
egemenliğini Suud ailesine vermişti. O zamandan bu yana krallık,
Abdülaziz’in Hassa el Sudari’den olan yedi oğluna geçti. Bu yedi
kral, Abdülaziz’in başka eşlerinden olan ve halen hayatta bulunan
(en genci 1945 doğumlu, en yaşlısı 1923 doğumlu) sekiz üvey kardeş
ve onların oğulları ile “koalisyon” yapmışlar ve petrol gelirini
paylaşmaktan ülke yönetiminde söz sahibi olmaya kadar iktidarın
ortağı olmuşlardı.
Sudari 7’lisi denen kardeşlerin sonuncusu işbaşındaki Kral Selman,
öyle görünüyor ki bu koalisyona son veriyor. Tahtı oğlu Muhammed’e
bırakması kolay olmayacak deniyordu; nitekim olmuyor. Emir Muhammed
“Melik Muhammed” olacağı yolu, korkulur ki Yemen’den
atılan
bir sözüm ona roket ve Lübnan’da kimin ne dediği
anlaşılmayan
bir tartışmayla değil, daha
güçlü bir destek yardımıyla açmaya çalışabilir.
Bu destek tartışmasız Amerika ve İsrail’in desteğidir ve
kazanılması için İran’a savaş açılması gibi bir felaket gerekiyor
olabilir.
Emir Muhammed, gücünü konsolide etmeye, Körfez’deki Suudi Arabistan
müttefiki ülkeleri de yanına alarak, Katar’a, yaptırımı bulunmayan,
ama bulunsaydı ambargo ve hatta abluka olması gereken bir muhtıra
vererek başladı. Buna paralel bir tarzda içeride babasının ana bir
kardeşleri ve onların çocukları dışındaki bütün amca, yeğen ve
kuzenlerini görevden uzaklaştırma kararları alındı. Suud ailesinin
15 bin üyesi ve kendisiyle aynı düzeyde miras hakkı bulunan 2 bin
yöneticisi bulunduğu dikkate alınırsa, Emir Muhammed’in etkisiz
hale getireceği çok kişi var demektir. Bu kişilerin en yoksulunun
10 milyar dolar serveti bulunduğu dikkate alınırsa, Salman’ın
sadece içeride değil dışarıda da “iş bitiren” dostlarının olması
şarttır. Bu dostların başında Trump’ın damadı, İsrail’in adeta ABD
büyükelçisi konumundaki
Jared Kushner var.
İran, içerideki siyasal dertlerinden kurtulmak isteyen bir ABD
başkanı için en ideal hedeftir. Şii yayılmacılığı siyasetiyle
bölgedeki Müslüman ülkelerin dostluğunu yitirmiş olan İran’ın
nükleer savaş yeteneği edinmediğine tanıklık edecek hemen hemen hiç
kimse kalmamış bulunuyor.
32 yaşında kendi taht oyunlarını sahneye koymaya kalkan Muhammed,
kılıcını İran üzerinde bileylemeye kalkarsa, sadece Körfez’i değil,
tüm Ortadoğu’yu ateşe atmış olacağını bilmiyor olabilir mi?