Beşiktaş yönetimi, "Masada kaybeden olmak istemiyoruz" diyerek,
yarı finalin 33 dakikasını oynamayacaklarını, sahaya
çıkmayacaklarını açıkladı.
Kısa ve öz konuşursak; o zaman, "masada kazanan" olmak
istiyorlardı.
Üstelik "sahada kazanan" olmak fırsatı da önlerindeyken.
Maçı yarıda bırakan neden, korner köşelerinden sahaya atılan
maddeler değil. Bunu bilelim. Ortada hiçbir şey yokken, takımın
avantajlıyken ve tahrik yokken bir seyirci bunu yapıyorsa, "normal"
olarak değerlendirilmemeli zaten.
Ortalığın karışması, Tolga Zengin'in Fenerbahçe tribünlerine doğru
hareketlenmesi ve etkileşime girmesi ile başladı. Tolga maçı bile
seyretmiyor, muhtemelen kendisine edilen küfürlerin sahibini
arıyor, tespit ettikten sonra da harekete geçiyor.
Yaralanmış biri yok
O ana kadar Şenol Hoca'ya da, yedek kulübesine de taciz
olmamış.
Şenol Güneş'in başına isabet eden madde özel olarak ona
atılmamış.
Oyuncusunu sakinleştirirken, ortalık zaten karışık. Sahadaki
savunmasız insanlara küfür etmek veya elindekini fırlatmak da ayrı
bir "yaratıklık" modeli.
Bunun da altını çizelim.
Tolga'nın açtığı kapıdan diğer Beşiktaş yedekleri de girdi,
tribündeki yüzlerce kişi de. Ama "canı acıyan" Şenol Hoca oldu.
Mete Kalkavan karışıklık içinde "Hocam" diyerek yaklaşırken, eliyle
"hadi git" işaretini yapıp, soyunma odasına yönelen yine Şenol
Hoca. Hakemden izin almadan, kendi inisiyatifi ile yapıyor
bunu.
Bu refleks sırasında "yaralanmış" birisini görmüyoruz. "Canı
acımış" ve "sinirlenmiş" bir vücut dili var karşımızda. Sonrası
malum. Yara yok, kan yok ama pens var, bu fotoğrafların servisi
var...
Gerets kanla tamamladı
Yine başa dönelim. Beşiktaş yönetimi "Masada kaybeden olmak
istemiyoruz" demişti. İyi de, sahada kazanmadın ki, masada
kaybedesin. O dakikada skor Beşiktaş lehinedir, tur için
yeterlidir; dersin ki; "Ben avantajlıydım, benim hocamı
yaraladılar, biz de bıraktık" Bu durum da yok ortada.
Asırlık kulüplerin geleneklerinin dışında davranışların içine
girmesi de büyük üzüntümüz. Hadi değerlerimiz gitti de,
geleneklerimiz kalsaydı bari.
Daha büyük gerilimlerin yaşandığı Galatasaray veya Trabzonspor
maçlarını bitirdi Fenerbahçe takımı.
Beşiktaş da bitirdi. Diğerleri de devam ettiler. Eric Gerets
kaşında kanla tamamladı maçı Kadıköy'de.
Ama aynı Fenerbahçe'nin kupayı kaybettiği seremoniye çıkmadığını da
hatırlatalım. Bu da büyük kulübün, küçük yöneticilerinin verdiği
karardı.
Kimse farkında değil
Bunları bırakın, hamaset ile hareket ederseniz, nasıl büyük kulübün
yöneticisi olacaksınız. Sadece Beşiktaş'ınkiler değil, diğer 100
yıllıkları yönetenler de nasıl bir mirasın temsilcisi olduklarının
farkında değiller.
Çevrelerindeki birkaç yüz kişi ile var olduklarını sanıyorlar ama
geçmişte hepsi misyon takımıydı. Ülkeye hizmet ilk görevleriydi ve
bunun farkında olanlar tarafından idare ediliyorlardı.
Herkes tadacaktır!
Son üç haftaya girdik.
Galatasaray en yakın takipçisinin bir, Fenerbahçe'nin üç puan
önünde. Berabere kaldığı anda bile şampiyonluğu yitirebilir. İki
sert deplasman (Akhisar, Göztepe) oynayacak. Üstelik deplasman
problemleri yaşarken.
Üç şampiyonluğu son maçta kaybetti Fenerbahçe. Bu gidişat içinde,
Galatasaraylılar da ezeli rakiplerinin derdinin ortaklarından
olursa, şaşırmayın. Son maçta kazanan olmak güzel. Bakalım kaybeden
kısmına geçerlerse ne olacak?