Maçın zor geçeceğinden kimsenin kuşkusu yoktu. Altıncı dakikada
Muriqi penaltıdan golü attığında başka maç başlayacak, daha
sıkıntısız dakikalar gelecek diye düşünürken, Kemal Özdeş'in saha
içi setleri devreye girdi. Tıkır tıkır işleyen Kasımpaşa
organizasyonu Fenerbahçe'yi oyunsuz bıraktı.
Her baskıdan atak üreten bir rakip karşısında yaşanan sarsıntıların
üstesinden gelemiyorlardı. Emre–Kruse, biri akıl,
diğeri fikir. Elinizde bir de ayağına top
geldiğinde ne yapılması gerektiğini bilmeyen diğer oyuncular
var.
Tabii gözler Gustavo'da. Tek başına
hükmediyor oyuna. Mıknatıs gibi çekiyor
ilk topları. Yönetmeye çalışıyor çevresindekileri.
Yardım Tolga'dan geldi ona. Ozan Tufan'ın
aklı gol atmakta kalınca, 3 ön liberolu orta saha, "en
kolay geçilir" hale geldi.
İki penaltı, bir korner atışı var üç golün patentinde. Kaçan iki
pozisyon da yine kornerden gelen ortalarla oldu. Ne beklerini
doğru-dürüst hücuma sokabildi Fenerbahçe ne de
Moses veya Rodrigues ile ceza alanı içini karıştırdı. Muriqi'in
"pas yalnızlığına" rağmen, kendi
çırpınmaları ile ürettiği şutlar vardı yine de.
Hafez'in kendi takımına suikast düzenlemesi, 70'ten sonra maçın
Fenerbahçe'ye geçeceğinin işareti olabilirdi, olmadı. Isla'nın da
kendini attırması ile birlikte plan sahibi Kasımpaşa ile
yeteneklerin performansını bekleyen Fenerbahçe'nin yeni bir maçı
başladı.
Daha önce de belirttik. Özellikle Kadıköy'e gelecek olan takımların
oyunu birbirinin kopyası. Ersun Yanal'ın bunları çözecek oyun
setleri, duran toplar dışında yok. Önceleri 3-4 pasa ulaşıp,
bekleri aut çizgisine getiren setleri vardı, şimdi yapmıyorlar.
Bir an önce kaleye gitmek isteyen, öne-geriye
istekli koşan bir takım Fenerbahçe. Ancak oyun yalnızlığını
bitirmek zorundalar. "Gelsin Emre, sorunları
çözsün" fikri doğrudur ama belirsizliğin de
tohumudur.