Devre bittiğinde Fenerbahçe adına boşuna oynanmış bir dakikayı
düşünüyorduk. Rakibin kendi kalesine attığı bir gol var, onda bile
atağın etkisi tartışılır. Kanat organizasyonlarında yine sağ kanat
tercihi ağır basmıştı ama buradan da etkili pas gelmedi.
Giuliano'daki gözler, bir ekstra arıyor, ya da Soldado'dan
santrafor lisansını alacak bir-iki pozisyonun peşine düşülmüştü.
Oyuncu isimlerinin üstünden takımın sistemi veya oyun anlayışını
biçimlendirenler, iliğine kadar öne oynamak isteyen oyuncu grubunun
"Vay be" dedirtecek paslaşmasına bile hasret kalıp, sahaya
bakıyordu.
Gençlerbirliği'nin penaltısı yanlış hakem yorumu. Kontrolsüz
harekete sokmak için bir sürü kılıf uydurulacaktır. Eğer bu
kapsamda değerlendirecekse, kontrolsüz hareket, bundan sonrasındaki
değerlendirmelere de bakmak gerekir. Ancak Aykut Kocaman'a
sorsanız; "Aleyhinize bir penaltı verilecek ama rakibiniz 45 dakika
10 kişi oynayacak. Kabul mü ?" deseler, tereddüt etmezdi bence.
Basit hakem yorumuna, amatörce bir kırmızı kart. Gençlerbirliği'nin
aklından hücum fikrini çıkartıp, kontrolü ve kararı tamamen
Fenerbahçeli ayaklara bırakan gelişmeydi. Kalan sürede Ümit Özat'ın
önünde bir Vardar örneği vardı ve Amerika'yı yeniden keşfetmeye
kalkışmadı. Ön tarafı kalabalık tutup, faulsüz oynamaları için
takımını uyardı. Seçeneksiz kalmak, takım ezberi olmayan
Fenerbahçeli oyuncular için karanlıkta yürümekten farksızdı.
Valbuena dışında sorumluk alacak oyuncu gerekiyordu. Kayıp puanlar
ve Vardar travması sonrasında, Ankara'daki finalin yükü, yarısı ilk
defa bir arada oynayan bu grubun üstündeydi. Kırılma anı çok
eleştirilen Isla'nın ortasına, çok ıslıklanan Ozan Tufan'ın
hamlesiyle gelen goldü. Yenildiği iki Vardar maçı da dahil olmak
üzere resmi maçlardaki en kötü performansına sahip takım kazandı.
Daha iyi olmak adına zaman ve moral kazandılar. Yani; ihtiyaç
duydukları dinamiklerle, yaralarını onarabilecekler.