Fenerbahçe'nin yeni teknik adamı önce kulübün televizyonuna bir
röportaj verdi. İki-üç gün sonrasında da ilk hazırlık maçı
oynandı.
"Değişim" için gelen bir profesyonelin bize neler vaat edeceğini
merak ettiğimiz için, ikisinde de çok dikkatli olmaya çalıştım.
Basın toplantısı düz ve satır başsızdı.
Klasik cümleler, "mücadele edeceğiz" tekrarlamaları, hiç detay
barındırmayan yönlendirmeler. Önemsediği ne var veya neleri
farklılaştırmak istiyor diye yazılı metinleri de okudum.
Yine bir detay yoktu.
"Ne arıyordun?" diye sorarsanız, mesela koşu mesafelerine vurgu
yapabilir, "Ortalamamızı 110 kilometreye getirmeliyiz"
diyebilirdi.
Anlardık ki; öncelikli bir hedefi var ve oyuncularından bunu
isteyecek.
Ya da geçen sezonun teknik detayları üzerinde durup, "Ceza sahası
dışından atılan şut ve gol sayısı yeterli değil. Bu konuda
çalışmalıyız" fikrinde de olabilirdi.
Belki de bunları biliyor ve uğraşıyor.
Ancak bize verdiği mesajlar içinde yapmak istediklerini, bir
takımın başına gelen herhangi bir teknik adamdan daha farklı ifade
etmedi.
İLK MAÇ, DOĞRU DURUŞ
İstanbulspor maçında ise takımın alışkın olduğu sistem veya
görevlendirmeden uzaklaşmadan takımını sahaya çıkarması, ayakları
yere basan ve macerayı zamana yayan bakış açışına sahip olduğunu
gösterdi.
Herkes 4-3-3 dizilişi beklerken, 4-2-3-1 ile aynı sistemin farklı
versiyonuna devam etti. Bütün oyuncularını denemek, görmek
istedi.
Belli ki bazı oyuncular, özellikle de Eljif için bilgilendirilmiş.
Genç oyuncuya da bunu hissettirdi, takıma da.
"Benim sistemim budur?" inadı vardır birçok teknik adamda. Cocu,
öncelikle oyuncu grubuyla, kendi düzeninin oynanıp oynanmayacağını
anlamaya çalışıyor.
Geçen sezon ikinci olan ve müthiş bir 23 hafta geçiren takımın
dengesini bozmadan, ufak dokunuşların hesabını yapacaktır.
İstanbulspor maçında oyunu önemseyen, topu ileriye daha kaliteli
taşıyanları oynatmak istemesi çok doğal. Daha sert...