Sezon bitince, hesap-kitap bölümü başlayacak. Birkaç gün önce
Fenerbahçe taraftarıyla yapılan bir anket gönderildi. Taraftar
başarıyı ikiye bölmüş; sportif ve kurumsal olarak. İkisinden
birinin onları mutlu edeceğini belirtiyorlar.
Aykut Kocaman ile ilgili soruya ise yüzde 32 kalmalı derken, 44
değişmeli yanıtını vermiş. Yani; taraftarın yarısına yakını iki
bölümde de başarı görmemiş.
Önümüze hemen bakış açısı geliyor.
Mesajlaştığım birçok taraftar var.
Hemen hepsi oynanan futboldan şikayet ediyor; sonra da kupa
olmamasından yakınıyor. Başarının tarifinde esasen şartların
geçerli olduğu unutulmuş gibi.
Aykut Hoca'yı başarısız bulanların, Abdullah Avcı'yı başarılı
bulması gibi de bir durum söz konusu. Başakşehir'in performansını
onaylayan bakış açısında, camiasının olmaması, kısıtlı bütçe ile
elde ettiği performans var. Halbuki, Başakşehir'in bu sezondaki
imkanları, Fenerbahçe'nin çok üstündeydi.
"Fenerbahçe böyle mi oynar?" algısıyla değerlendirme yaptığınızda,
hepsi haklılar. Ama "Sahadaki kadro kalitesinin Fenerbahçe
geleneğiyle bir alakası var mı ?" diye sorduğunuz zaman, durup;
düşünüyorlar.
Buyrun buradan yakın
Bugün itibarıyla Aykut Kocaman'lı takım Ersun Yanal'ın hücum
oynayan, şampiyon kadrosunu gol sayısında geçti. Üstelik Fenerbahçe
taraftarının beğenerek baktığı ligdeki diğer takımlardan da fazla
attılar. Algı bu işte, "Defans oynuyor" denilen Fenerbahçe, en çok
golü de atmış. Buyrun; buradan yakın.
Bir benzetme ile devam edelim.
Transfer döneminde, rakip takımlar çilek toplarken, F.Bahçe biber
almak zorundaydı. Bu bakış açısında, Kjaer ve Lens gitmese, Vitor
Pareira'ya sağlanan 70 milyon euroluk bütçe Aykut Kocaman'a
verilseydi, bugünkü durumda eleştiri keskinliği makul
görülebilirdi.
Elbette hatalar yapılmış, analizlerde farklı sonuçlar ortaya
çıkmıştır. Ancak Fenerbahçe taraftarı şunu iyi bilmeli, onları
şampiyonluk sevincinden eden bir mağlubiyettir. Kadıköy'ün boş
koltukları önünde kaybedilen puanlardır.
Kritik maçlardaki hakem yanlışlarıdır.
Kupayı kaybettiren 10 pozisyonun ikisini gole çevirebilen oyuncu
becerisidir.
Son sözümüzü bir test ile bitirelim.
Zirvedeki diğer üç takımın her hangi birinden beğendiğiniz iki
oyuncu alın, kadroya koyun ve kendinize, "Bunlar bizde olsaydı, ne
olurdu?" diye sorun.
Fatih Terim'i başkalaştıran güç!
Fatih Terim, Göztepe maçıyla ilk kez sahaya çıktı.
50 bin kişi müthiş bir tezahürat ile hocasını karşıladı. O günü
yaşayan oyuncu kadrosu ne ile karşı karşıya olduğunu anladı. Bu kez
Tudor gibi uçurumun önünde bir kurban, ya da kapris-tavır yaparak
yönetecekleri bir teknik adam yoktu karşılarında. İşler kötü
giderse kurban kendileri olacaktı.
Milli Takım'da olmadı
Galatasaray taraftarı takımını böyle yukarıya taşıdı ve
şampiyonluğu kapısına getirdi. Sadece stadı doldurup, yaptığı
tezahürat ile değil.
Verdiği net mesajla ve çok güçlü kıldığı teknik adamıyla.
Gomis dahil hemen bütün futbolcuların demeçlerindeki iki cümleyi,
Fatih Terim'e ayırmak zorunda kalması boşuna değil. Fatih Hoca,
milli takımdayken taraftarı arkasında birleştiremedi, camialar
oyuncuların yanında oldu. Bu kez şemsiyenin ters dönmesiyle elde
ettiği gücü çok iyi kullandı.