15 Temmuz darbe girişi-minin “Yurtta Sulh Konseyi” adlı “tepe”
kadrosunun yargılanması dikkat çekici.
Özellikle Em. Hava Org. Akın Öztürk’ün ifadesi.
“Benim darbe girişiminde kimseye verdiğim bir emir yok. Darbeye
karışan hiç kimse bunu söyleyemez. Oraya ‘aracı olarak’
gönderildim. Burada olmamın tek sebebi de budur. Olmayan bir
konseyde nasıl yer alabilirim?” diyor.
Daha sonraki celselerdeki sorgulamalar böyle bir savunmanın
aydınlanmasına da odaklanmalı.
Sanıklar birbirini kollayarak dayanışma gösterebilirler ama çok
sayıda “itirafçı” var.
Ayrıca...
Akın Öztürk’ü “aracı” olarak gönderen komutan da konuşmalı.
“Darbe girişimi” yargılaması objektif hukuk kurallarıyla, çok
özenli yürütülmeli.
Çünkü FETÖ’nün özellikle “diaspora” ayağı Batı medyasında ve
siyaset çevrelerinde bazı özensizlikleri, Gülen Cemaati ile ilgisi
mümkün olmayan Atatürk çizgisindeki “gazetecilerin FETÖ üyesi ya da
üye olmamakla beraber yardımcısı olmak” suçlamasıyla tutuklanmasını
kendi lehine kullanmakta.
Darbe girişimi davasının sadece “muhalifleri susturmak için kurgu
olduğu” iddiasını yaymakta.
....................
Aradan 1 yıla yakın süre geçmiş olmasına rağmen hâlâ “darbe
girişimi için” soru işareti çizen “boşluklar” var.
Örneğin...
“General Dişli”nin sırrı.
Tümgeneral rütbesiyle Genelkurmay’da görevli olan Mehmet Dişli’nin,
Genelkurmay Başkanı’na önce -zorla- darbe bildirisi imzalatmak
istediği, ardından Başkan Akar’ı -tutuklayarak- darbe girişiminin
merkezi Akıncı Üssü’ne götüren ekibin başında olduğunu
biliyoruz.
Mehmet Yılmaz Hürriyet’teki köşesinde şöyle yazıyor:
“Darbe girişimi başarısızlığa uğrayıp, Genelkurmay Başkanı
kurtarıldığında, aynı helikoptere binerek, Çankaya Köşkü’ndeki
Başbakanlığa geldiğini, akşam saatlerinde tutuklanana kadar burada
‘kriz merkezinde’ görev yaptığını da biliyoruz.