15 Mart Türkiye’si için şu söylemi hatırlamakta
fayda var:
“Hiçbir şey sanıldığı kadar kötü ve hiçbir şey umulduğu kadar iyi
değildir...”
Gerçekten...
“Yaşadığımız süreçte ve özellikle son günlerde Türkiye geleneksel
bağlarından kopuyor ve bilinmez sulara sürüklenerek
yalnızlaşabilir” gibi algılar yoğunlaşmakta...
Amerika’nın Kuzey Suriye’deki Kürt oluşumuna destek vermesi...
Rusya ve Suriye rejim güçlerinin de Menbiç’teki Suriye silahlı Kürt
güçlerini korumak için tampon bölge oluşturması...
Bunlar “iki süper güç” tarafından Türkiye’ye karşı tavır koydukları
izlenimini veriyor.
Son günlerde bu “negatif” görüntüye bir de “Avrupa’daki Türk
karşıtlığı” tavırlar eklendi.
“Yalnızlık” psikolojisi “karabasan” gibi çöktü üzerimize.
Özellikle Hollanda’nın bu karşıtlığı “kaba” ve hatta “vandalca”
eyleme geçirmesi...
AB’nin bunu paylaşması...
İlk ateşi yakan Almanya olması kaygıları yoğunlaştırmakta.
....................
ANCAK...
Olayları “zamanlama” faktöründen soyutlayarak yorumlamak, sonuçlar
üretmek “orantısız karamsarlık” olur.
Avrupa ülkelerinin iç politikalarında “kritik” bir süreçteyiz.
İktidarları “ulusalcı dalgalar” vurmakta, temellerinden sarsmakta,
çatırdatmakta.
“Çöküş” alarmları panik yaratıyor.
“Yabancı düşmanlığı bayrakları” açan “ırkçı” partiler
yükselişte.
Ekonomik durgunluk nedeniyle işsizlik artarken, uluslar bundan
kendi topraklarındaki “yabancı iş gücünü” sorumlu tutmakta.
Yanı sıra...
“İslam mücahitliği” iddiası ya da kisvesi içindeki marjinal terör
grupları Avrupa kentlerinde de eylemler koyarak ciddi tedirginlik
ürettiler.
Yabancı düşmanlığı özellikle Almanya, Hollanda, Danimarka, Belçika,
Avusturya gibi ülkelerde, çoğunluktaki yabancı kesim Türkler olduğu
için tepkilerin çekim merkezlerini oluşturuyorlar.
“Türk düşmanlığı” kertesinde değil ama “Türklere karşıtlık
dalgaları” kabarmakta.
Avrupa’nın “ırkçı” ve “yabancı düşmanlığı” bayrağı açarak taban
genişleten partileri şu “seçimler sürecinde” Türkleri hedef alarak
oylarını arttırma peşindeler.
Daha liberal ve ılımlı merkez partiler ise iktidarlarını korumak ve
sürdürmek için aynı silahı kullanma yoluna saptılar.
Onlar da Türkiye’nin referandum kampanyasında Avrupa etkinliklerini
engelleyerek, “ırkçılara oy kaptırmamak” gibi bir “savunma
refleksine” girdiler.
Özellikle Hollanda’daki liberal iktidar bütün ölçüleri aştı,
Türkiye’nin manevi şahsiyetini yaralayarak iktidarı ve
muhalefetiyle bütün Türklerin sinir uçlarıyla oynadı.
Hepimizi “ulusal tepkide” birleştirdi.
Türkiye’nin de referanduma giderken böyle bir “karşıt Avrupa”
imgesi iktidar partisinin oylarını arttırmış görünüyor.