Atatürk’ümüz “19 Mayıs benim doğum günüm” demişti.
Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 sadece onun değil bu topraklardaki
insanlarımızın da makûs kaderini değiştiren ilk adımdır.
Çocukluğu-muzda bizlere okutulan “Atatürk Samsun’da bir güneş gibi
doğdu, karanlıkları dağıtacağını müjdesiydi” satırları gerçeğin en
yalın ve bir o kadar da keskin ifadesidir.
Çöken imparatorluğun yabancı orduların işgali altındaki topraklara
dağılmış külleri arasından “genç, modern, laik, uygar cumhuriyeti”
kurdu.
Devrimleriyle bu genç cumhuriyeti dünya ülkelerinin saygı duyduğu
bir çağdaş devlete dönüştürdü.
Daha o yıllarda “Tarihe diktatör olarak geçmeyeceğim” demişti.
Çok partili demokrasinin adımlarını atmıştı.
“Her yüzyılda bir dünyaya bir büyük devlet adamı gelir, bu yüzyılın
büyük devlet adamı da Mustafa Kemal’dir” söylemi İngiltere’nin
efsane Başbakanı Churchill aittir.
İzmir’de, işgal ordularını denize döktüğü Yunanistan’ın Başbakanı
Venizelos “Türkiye’yi Birleşmiş Milletler’e (o zamanki adıyla
Cemiyet-i Akvam’a) üye almak önerisini” yapmıştı.
Pek çok göstergenin içinde sadece şu ikisi bile Atatürk’ün ve onun
kurduğu cumhuriyetin küresel saygınlığının -tartışmasız-
kanıtlarıdır.
Milletimizin her kuşağında Atatürk sevgisi öylesine içten ve
derindir ki “bizi bir arada tutan simyadır” bile denebilir.
.....................
Bir akım “kükreyen farelerin” Atatürk’e hezeyanlarını “yok”
mesabesinde sayıyorum.
Bir TV programında Atatürk’e ve ailesine dil uzatmaya kalkışanlara,
milletten öylesine bir tepki dalgası kabardı ki “varlık çukurları”
silindi gitti.
Adaletin dişlileri arasında da tükenecekler.
Bu bağlamda “Atatürk’ü koruma kanunu kaldırılsın, zaten milletin
tepki selinde boğulurlar” gibi yeni tartışmalar da başlatıldı.