Dünyanın en büyük müzik festivallerinde sahne almış,
uluslararası üne sahip bir perküsyon sanatçısı o. 18 yaşında evden
Hollywood hayaliyle çıktı, müzikle kariyerini zirveye taşıdı ama
sinema hep içinde eksik kaldı. Burhan Öçal, yer aldığı her projeyi
yukarı taşıyan ender isimlerden. Bu hafta vizyona giren 'Yuvaya
Dönüş' filminde bugüne kadar canlandırdığı mafya karakterlerinin
dışında şefkatli bir baba rolüyle karşımızda. Öçal'la filmi, sinema
tutkusunu ve filmlere konu olacak hayatını konuştuk...
- 'Yuvaya Dönüş' filminde oynamanızda ne etkili oldu?
Hikaye güzeldi, ayrıca değişik bir karakteri oynamam etkiledi
beni.
Genelde bana dominant mafya karakterler gelir. Bu şefkatli bir
baba; aşkını unutamayan, kızının hasta oluşunun kabul edemeyen bir
adam.
İstihbarat subayı. Aynı zamanda olgun, özgüveni olan bir. Diğer
yandan çok az konuşan, daha çok mimikleriyle oynayan bir karakter.
Benim için iyi bir deneyim oldu.
ÇEKİMLERDE ÖLECEĞİMİ SANDIM
- Sizi rol için yaşlandırdılar galiba...
Evet biraz yaşlandırıldım. (Gülüyor)
- Sizi zorlayan bir sahne oldu mu?
Kapadokya'da üç hafta kaldım, orası biraz soğuktu. Damsa Barajı'nda
bir sahne çektik sabahın altısında; ben Sibirya'ya gittim, dünyanın
en soğuk yerlerinde bulundum ama böyle bir soğuk olamaz. Konuşamaz
haldeydim o sahnede. "Parmaklarıma felç geldi, müzik hayatım
bitti.
Sahne bitsin babalara mum yakacağım, zekat vereceğim" dedim.
Kurtulduğuma şükrettim.
- Kendinizi izlerken nasıl buluyorsunuz?
Ben hiçbir zaman kendimi beğenmiyorum izlerken, katlanamıyorum.
'Yuvaya Dönüş'te fena oynamamışım ama. (Gülüyor)
- 'Propaganda 2' geliyor mu?
Evet efsane bir film geliyor. Orada da acayip bir karakteri
oynadım.
Biz yedi kardeşiz. Babam sinema işletiyordu, hepimiz sinemaya
doğduk.
Babam Trakya'nın ilk sinemasını açtı. O zamanlar "Artist olmak
istiyorum" diyordum. Amerikan ve İtalyan filmlerini getiriyordu
babam.
İlhan Eniştem sinemamızın makinisti olmuştu, gişede İbrahim Eniştem
vardı, rahmetli babaannem mısır, çekirdek falan satıyordu.
- İlk izlediğiniz film hangisiydi?
İlk izlediğim film Clark Cable'nin 'Rüzgar Gibi Geçti'
filmiydi.
O zamanlar oyunculuk virüsü yerleşmişti, 16 yaşıma geldim ve "Baba
ben Hollywood'a gidiyorum" dedim.
"Ne yapacaksın orada?"dedi, "Movie star (film yıldızı) olacağım"
dedim.
Babam, "Mutlaka askerliğini yap, öyle git" dedi. Ben de yaşımı
büyüttüm ve askere gittim.
20 ay askerlik yaptım ve döndüm. Gittikten 6 ay sonra babam vefat
etti. 250 dolarla yola çıktım. Ne cesaret, sinema hevesiyle çıktım
dışarı.
Ben Zürih'e gittim ilk çocukluk arkadaşımın yanına, 14 sene
İsviçre'de kaldım. Müzikte çok ilerledim o arada ve sinemayı
unuttum.
Nereden nereye...
- Hem sinema, hem müzik yapıyor olmaktan dolayı mutlu hissediyor
musunuz kendinizi?
Dünyanın en şanslı insanıyım ben; hem müzik yapıyorum, hem de
sinema. Ben mutlu insanlar kategorisindeyim.
İnsanlar üçe ayrılıyor.
Mutlu insanlar, az mutlu insanlar, mutsuz insanlar. Mutsuz insanlar
sevmediği işi yapanlar, az mutlu insanlar az para kazanıp sevdiği
işi yapanlar, mutlu insanlar ise hem sevdiği işi yapan, hem de iyi
para kazananlar.
- Sinemaya dair gerçekleştirmeyi hedeflediğiniz en büyük şey
ne?
Öyle bir karakter oynamalıyım ki Türkiye'nin sesi dünyada
duyulsun.
Bunu kendim için değil, Türkiye için istiyorum.
- Bu arada tam bir Türkiye aşığısınız ...
Türkiye çok güzel bir ülke; bir yerlere gitsek de geri dönüyoruz,
vatan gibisi yok.
'SENİ OMAR SHARİF YAPALIM' DEDİLER
- Los Angeles'a konser için gittiniz tabii... Evet konser vardı ama
sinema orada hortladı. O Hollywood yazısını gördüm uçaktan, o an
çocukluk hayalim yeniden canlandı. İlk işim o yıldızların adının
yazdığı yıldızları bulmak oldu. Ertesi gün konser vardı, gittim
kendime bir takım aldım; paramın yettiği kadar ceket ve tişört. O
kostümle sahneye çıktım, "Tarz yarattın" dediler. O konser de
unutulmazdı. En iyi paramı Los Angeles'ta kazandım, çok ünlü
isimlerle aynı sahneyi paylaştım. 10 yıl çaldım orada.
- Los Angeles'ta sinemayla ilgili bir bağlantı, görüşme hiç olmadı
mı peki? Oldu, "Gel Omar Sharif yapalım seni" dediler. "Whiplash'
gibi bir film yapalım" dediler, onu da ciddiye almadım. Konserler
çok yoğundu, Avrupa'yı bırakamadım.
ARTIK SİNEMA VAKTİ GELDİ
- Cannes Film Festivali'nde çaldınız.
'Keşke burada filmim yarışsaydı' dediniz mi?
Ben demedim, orada beni gören insanlar, 'Senin kırmızı halıda olman
gerekir' dediler.
- Haklılar, sinemaya vakit ayırma zamanı artık...
İnanın öyle senaryolar okuyorum ki olacak iş değiller. Gerçekten
iyi, ciddi bir senaryo okumak istiyorum. Türkiye olarak çok iyi
şeyler yapmalıyız çünkü bizim efsane hikayelerimiz var.