Samsunlu olduğumu okuyanlar
biliyor. Anne ve babamın tarafında iki köye bağlıyım, ama nedense
çocukluğumdan beri hep dayılarımın evine giderdim yaz
tatillerinde. Canik Dağları'na doğru uzanan
güzergâhta, tabiat harikası bir coğrafyadan
bahsediyorum size. Âdeta yeşil bir deniz
ortasında, arazilerin içinden geçen ve sıcak yaz
günlerinde çimdiğimiz, oltayla balık tuttuğumuz
dereleriyle rüyalarımı
süsleyen köyüm; Kocalar...
Hâlâ da öyle. Bundan 40 yıl
öncesine kadar elektriği, suyu olmayan, köhne ahşap
evlerde ikamet edilirdi köyümüzde. Son 20 yıldır
müstakil, konforlu gıcır gıcır evler yaptırdılar. Hemen hepsi villa
gibi.
Köylülerin bazıları çok çalışkan.
Evlerini yaptırmakla kalmayıp, kapılarının önüne
traktör ve altlarına araba çekmişler. Kimileri ise
aldıkları emekli maaşlarının azlığından şikâyet
edip arka bahçelerini bile ekme zahmetine girmiyor. O
da insan tabiatı işte.
Dayımın kızları hayvancılığın
yanı sıra arıcılığa başlamışlar bu sene.
Altı kovanları varmış ama ne yazık ki ilk senenin acemiliğiyle
hastalık girince arıların çoğunu kaybetmişler ve ancak üç dört kilo
bal elde etmişler. Tattığınızda “Bal dediğin böyle
olur” dedirtiyor insana. Kuzenim “Fuat
abi, mayıs ayında çiçekler açtığı andan itibaren gram şeker şerbeti
koymadım” dedi. Şifa gibi yani.
Onlar çok çalışıyor, kazanıyor,
yılda bir kere yurt içi, bir kere de yurt dışı seyahate
gidiyorlar.
Ancak diğer köy sakinleriyle
ortak bir dertleri var. Avlularının önünden geçen otoyoldan (Evet,
otoyol) yakınıyorlar. Karayolları yolu
gereksiz bir biçimde aşağıdan geçirip, kendilerini avlularına çıkan
dik ve toprak yamaçla baş başa bırakmışlar. Yol
kenarındaki elektrik direkleri ise heyelandan yıkılmak
üzere, istinat duvarı bile yok. Başvurmuşlar
defalarca ama Karayolları Samsun Bölge Müdürlüğü duvar
gibi.