Dünkü yazımın ardından, aslında siyasetçi olan bir hekim dostum
aradı ve sordu “Hubris sendromu nedir?” biliyor musun
diye.
Bilenler vardır ama açıkçası ama ben ilk kez işitmiştim.
Anlatmaya başladı:
“Bir siyasetçi ya da yöneticinin ikna edici, riski seven ve öz
güvenli biri gibi görünürken aslında dürtüsel olarak hareket etme,
sonrasını düşünmeme, dinlemeyi, tavsiye almayı, eleştiriyi
reddetme gibi davranışlar sergilemesidir. Bu
özellikler kibir ile ilişkilidir. Bilim insanları
tarafından 'Tanrısal Ego' olarak tanımlanan bu rahatsızlıktan
düçar olanlar, abartılmış gurur, aşırı öz güven, BAŞKALARINA
HAKARET ve kendinden başka
herkesi küçümseme şeklinde karakterize edilen özelliklere
sahiptir."
Anlattıklarını dinleyince “Ama bu özellikler tipik bir GÜÇ
ZEHİRLENMESİ belirtileri” diye atıldım.
“Üstüne bastın” dedi. Araştırıp diğer özelliklerini de
bulacağımı söyledi.
Baktım gerçekten de... Hubris Sendromu’na sahip
kişilerin karakteristiği şöyle sıralanıyor:
1- Küçümseme, aşağılama, hor görme, biat isteme, kendisinin
dışında hiç kimseye değer vermeme gibi olumsuz davranışlar
sergilerler.
2- Her eleştiriyi bir tehdit olarak algılar ve kibirli
bir şekilde şiddete kadar giden tepkiler verirler.
3- Bu tarz kişiler iktidarda olduklarında eşitliği reddeder
ve siyasi alana zarar verirler.
4- Onları mahkemeye verecek ve yargılayacak herhangi bir makam
olmadığına inanırlar.
5- Kendini sürekli bir organizasyonla ve hatta tüm ülkeyle
içselleştirerek konuşurlar.
Bundan on yıl öncesini hatırlayın. Kemalist askerî ve siyasi
vesayetin dindarlara baskılarını bir argüman olarak
kullanarak Cemaat adıyla milletin zihinsel kodlarında
kendine “mağdur” olarak yer edindikten sonra devletin tüm
aygıtlarına sızmayı başaran FETÖ kadroları işte
böyleydiler. Burunlarından kıl aldırmıyorlardı. İktidar gücünü
arkalarına almışlardı. Gazetecileri Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın
uçağından inmiyor, iş adamları her istediklerini alıyorlardı.