Bu filmi izledikten
sonra şunu anladım ki 24
Haziran’da Muharrem İnce’ye oynayan ve yanına
stepne olarak da Meral Akşener’i
koyan Kriz Hegemonları, senaryodaki olaylar
silsilesini tek tek uyguladılar.
Başarılı olamadılar çünkü aynı
filmi daha önceden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve
ekibi defalarca görmüştü.
Şimdi filmin ikinci
bölümünü çekiyorlar; “Kriz bizim
işimiz-2”
Adamlarını seçtiremediler
madem, kriz çıkartma senaryosu devreye
sokulmalıydı.
Başkan Erdoğan’ın dediği
doğru. Bu bir ekonomik savaş. Kuklaları
FETÖ’nün sahneye koyduğu 15 Temmuz hain kalkışmasının
ekonomik piyasalardaki sürümü.
Filme dönelim. 2015 yılı yapımı.
Çok ilginç.
George
Clooney’nin prodüktörlüğünü üstlendiği film Bolivya’daki
gerçek bir olaya dayalı. 2002 yılında Bolivya
Cumhurbaşkanı Gonzalo Sanchez De Lozada’nın ikinci kez
aynı unvan için seçime girerken Amerikalı bir politik
bilimci olan James Carville’ı yardımına
çağırmasından esinlenilmiş. “Kriz bizim
işimiz” adlı
film Bolivya’da “Hayali” başkan
adayları Castillo ve başkan olup da
yeniden adaylığını
koyan Rivera arasındaki mücadeleyi
anlatıyor.
Rivera yerli halkın büyük
tutkuyla savunduğu, IMF karşıtı bir
lider. Castilo ise pek çok defosu
bulunan, yüzde 25’ten fazla oy
alamayan (şaka değil, filmde aynen bu oran
verilmekte) bir siyasal desteğe sahip. Amerikan
yanlısı ve IMF’yi ülkeye yeniden çağıracağı
gerekçesiyle halk tarafından sevilmiyor. Batılı
görünümlü, snop ve nobran biri.
Filmin kahramanı (Sandra Bullock
canlandırıyor), strateji uzmanı Jane, “Bu adamdan bir
halt olmaz” diye çaresizce
bakınırken Castillo, o gün karşı ekibin
organizasyonuyla kafasına çürük yumurta geçiren bir
vatandaşın suratına okkalı bir yumruk geçiriyor.
Tanıtım ekibinde “Eyvah
mahvolduk” paniği hâkimdir ama tuhaftır Jane’in
gözleri parlar.
Jane’in ilginç fikirleri vardır.
Adam serttir. İnsanlar sert insandan korkarlar
ama korku ile
sevgi kardeştir. Güven duygusu çok
önemlidir. Sert olan güçlüdür ve mücadelecidir.
Ülkede ise KRİZ vardır. Bu krizle baş
edebilecek kişinin “Yumuşak, sevgi
kelebeği” olması gerekmez. Halkın sert
bir lidere ve güvene
ihtiyacı vardır çünkü.
Bu yüzden ne yapacağını bilemez
hâldeki tanıtım ekibine o ünlü sözü söyler:
“Adamı hikâyeye uyacak
şekilde değiştirme, hikâyeyi adama uyacak şekilde
değiştir.”
İdrak edemezler ilk önce. Sonra
anlarlar ve kampanya bunun üzerine kurulur.
Derhal kriz
tellallığı başlar. Krizle baş edebilecek kişi de
sert, vahşi, nadan ama güvenilir kişi Castillo’dur. Birini olmadığı
kişi gibi davranmaya zorlamayacaksın, zaten sıkıştığında özüne
döner. Oysa hikâyeyi adaya göre değiştirirsen söyleyeceği her
söz, küstahlık, sert hareket ya da
patavatsızlık artık vatandaşa batmaz hâle
gelir.
Castillo gömlek kollarını sıvar,
bisiklete biner. Tanıdık geldi mi size?
Ancak sorun şudur.
Castillo IMF ile anlaşacak
mıdır? Castillo bir gün dağ başında yolunu kesen
köylülere “IMF ile anlaşmayacağım. Ama IMF konusunu
halka soracağım ve referanduma götüreceğim” sözünü
verir.
Sonunda seçilir
ve seçildiği gün New York’a uçmak üzere
hazırlanmaktadır. Çünkü IMF ile anlaşma
masasına oturacaktır.
Halk bunu duyar
duymaz, Castillo’ya oy verenler, hatta o sözü
tutmamasını içine sindiremeyen Jane dâhil sokaklara
dökülür...
Şimdi CHP kanadından ve çeşitli
sermaye çevrelerinden IMF çağrıları geliyor.
24 Haziran’dan sonra umudunu
kaybeden küresel emperyalizmin elinde şimdi tek
çare kaldı.
Türkiye’deki Batı yanlılarını da
gözden çıkararak ülkenin ekonomisini çökertmek
için, Türkiye’yi tekrar IMF ile masaya
oturtmak üzere saldırıya geçtiler.
Yapacaklarını çok evvelden
yazdırdıkları Bloomberg sitesi, DW ve Washington
Post’tan öğreniyoruz bunu.
Bloomberg’e
göre Yatırımcılar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın
Türk lirasına istikrar kazandırmak için gereken faiz artışının
önünde durmasından kaygılanıyor ve Türkiye'yi dipten
çekip çıkaracak tek yolun bundan böyle sermaye kontrolü
ve IMF başvurusu gibi radikal önlemler
olduğunu söylüyor.
Bu arada IMF
bünyesinde oluşturulan bir “acil durum
ekibi” tedbir amaçlı senaryo üzerinde
çalışmaya başlamış.
Amacı anladık.
ABD ve küresel emperyalizm bir
kez daha “Kriz bizim işimiz” diyor ve
Türkiye’yi krizle terbiye edip IMF masasına oturtmaya
ve teslim almaya çalışıyor.
Durum hayli ciddi.
Bazı eleştirilerimiz oldu ama
şimdi bunları değil, ileriyi konuşmanın zamanı.
Kriz onların işi, biliyoruz.
Bizim işimiz de onların oyunlarını bozmak ve liderimize
güvenmek.
Erdoğansız, IMF’ye ve
küresel emperyalizme teslim edilmiş, kuklaların yönettiği
Türkiye istiyorlarsa avuçlarını yalayacaklar.
STK’lar ve odalarla
başlayalım. Dünyadaki tüm gazetelere, çeşitli
dillerden ülkelerini savunacaklarına dair ilanlar
yayınlamalarını beklemek çok mu ağır bir talep
olur?
Ne vakit harekete
geçecekler?
Dün Süleyman
Özışık yazdı ve devletten TÜRK MİLLETİ
ADINA diye bir hesap açmalarını istedi. Önceki gün eşim
bana “Ben bu emeklilere verilen bayram ikramiyesini
istemiyorum, nereye yatırmalıyım, hazineye girsin bu
para” diyordu. Süleyman’ın yazdığı gibi milyonlar var.
Durmayın, haydi...