Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu
1994 tarihinden bu yana Türk siyasetine 25 yıldır damgasını
vuran bir
lider.
Daha Belediye Başkanlığı
koltuğuna bile oturmadan saldırıların hedefi oldu.
Ondaki parıltıyı ve iktidar gücünü, herkesten
önce büyük sermaye oligarşisi ile onların medyadaki, siyasetteki ve
askerî bürokrasideki elemanları görmüştü.
Erdoğan’ın Türk siyasetini ta o zamandan domine
edeceğini anlamışlardı çünkü. Bu yüzden ağacı ya
yaşken eğecekler ya da kolunu bacaklarını
kıracaklardı.
Onlara da bir yerlerden haber
uçurulmuştu şüphesiz.
Gecikmeden başladılar. Önce medya
yoluyla iftiralar, ardından cezaevi, ardından darbe tehditleri ve
parti kapatma davaları, suçlamalar, yine tehditler, sonra Kemalist
askerî vesayetin Amerika’daki karşılığının öteki
yüzü; Fetullahçı terör örgütü elemanlarının envaiçeşit
komplosu, suikast girişimleri ve sonunda darbe
şerefsizliği.
Erdoğan milletiyle
birlikte hepsinin üstesinden geldi.
Şimdi
de ULUSLARARASI
ARENADA sınanıyor.
Suriye topraklarında yaşanan
gelişmeler, PKK’nın hendek terörü, mülteciler, S-400 ve ardından
F-35 tehditleri, ambargolar, Rıza Zarrab, Halk Bankası
operasyonları, döviz eksenli ekonomik saldırı, Almanya’dan gelen
topyekûn düşmanlık vb.
Peki,
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çoğunu atladığım bu
korkunç saldırıların altından nasıl
kalkabildi? Dünyada hangi lider Erdoğan’ın
yaşadıkları başına gelse dimdik ayakta durabilir ve partisini,
ülkesini muzaffer kılmayı başarır?
Dün İtalyan
siyasetinin 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki 60 yılına damgasını
vuran ve başta içişleri ve savunma bakanlıkları olmak
üzere 33 kez bakanlık yapan ve tam 7 kez başbakanlık
koltuğuna oturan Gulio Andreotti’nin yaşam öyküsünden
kesitleri anlatan İl Divo filmini
gördüm. İl Divo, on yıllar boyunca iktidarda
olan Julius Sezar’a atfen (Divo Gulio-Mükemmel
Julius) Andreotti’ye takılmış bir
lakaptı.
Esasında Hıristiyan Demokrat
olan Gulio Andreotti ilginç bir kişilik.
İçişleri ve Savunma Bakanlığı yaptığı 1954-59 yılları arasında,
NATO tarafından gizli olarak örgütlenen, orduya bağlı
İtalyan gizli servisinde komünizme karşı oluşturulan 'Gladio' yu
ortaya çıkaran isim. Bu ifşaatı İtalyan siyasetinin
tepesinde krize sebep olmuştu. 2010
yılında ölen eski Cumhurbaşkanlarından Francesco
Cossiga onu NATO sırlarını ifşa ederek
müttefiklere ihanetle suçlamıştı.
Hükûmet sanatının
ustası olarak biliniyordu.
Daha sonra kendisi de çok
yıpranan savcı Antonio di
Pietro’nun “Temiz
Eller” operasyonunda
bir 'itirafçı', Giulio
Andreotti'nin, yeraltı dünyasında 'patronların
patronu' olarak tanınan Toto Riina ile 1987 yılında
gizli bir toplantı ve anlaşma yaptığını söyledi. Başı derde girdi
ama sonra beraat etti. Yıl 1987’ydi. Beş yıl sonra Hıristiyan
Demokrat Parti zaten dağılıp gitti.
Andreotti’nin 60
yılda yaşadıklarına bakıyorum, ardından Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’ın 25 yılda başına
gelenlere.
Bir mukayese de siz
yapın.
Adamlar İL DİVO diye
film yapıyorlar. Muhteşem bir film. Aklımda kalan söz
ise Andreotti tarafından söyleniyor:
“BÜYÜK SORUNLAR beni
korkutamaz ve yıldıramaz. KÜÇÜK SORUNLAR beni
kaygılandırır...”
Yukarıda büyük
sorunlar nedir diye sıraladık. Şu yaşananların onda
biri aslında Andreotti’nin başına gelmedi.
Büyük
sorunları lider-millet iş birliğiyle tek
tek aştı Türkiye.
Bu sözden yola çıkarak Erdoğan’ın
Andreotti’den farkını ortaya koyalım:
Erdoğan, BÜYÜK
SORUNLARI alt ederken KÜÇÜK
SORUNLAR denen halkın gündelik meselelerini de
çözebilecek bir enerjiye, birikime sahip.
Bu yüzden ona kendisi tevazuyla
istemese de REİS diyorlar.
Lâkin şimdi başka bir döneme
girdik ve halkın gündelik sorunları
daha yığınsal biçimde karşımızda. Bunun
adı GEÇİM SIKINTISI.
Sanırım Andreotti’nin
kastettiği buydu.
Yani ırmağı geçip derede
boğulmamak.
Başka bir deyişle küçük
sorunların bir araya gelmesinden ortaya
çıkacak sorunlar
yumağında kaybolmamak.
Geçen gün Düşler
Terzisi adlı bir Avustralya
filmi izledim. Çöl ortasında bir yalnızlık ikliminde
geçen tuhaf ve gerilimli filmde köyün yakışıklı delikanlısı (Liam
Hemsworth) lanetli olarak anılan terzi sevgilisi Kate Winslet’e
olan aşkını ispat etmek için verandadaki kapağı açıp aşağıya, mısır
dolu depoya atlar. Bir daha da çıkamaz. Küçücük
mısırların, bir araya geldiklerinde insanları boğabildiğini
bilseydi kuşkusuz bunu yapmazdı.
Kısaca bodoslama
atlamadan, sistematik
biçimde halkın gündelik hayatını çekilmez kılabilecek
problemleri çözebilmenin yöntemlerini hayata geçirmek
önemli.
Temelden ve kökten
çözüm.
Sistemi kurarken denetimi ihmal
etmeden. Tüketimi kısmadan ama tasarruf ederek.
Hükûmetin Maliye ve Hazine
Bakanı Berat Albayrak öncülüğünde bu
sistemi hayata geçirmeye çalıştığını biliyor ve
bunun ilk
adımlarını duyuyorum.
Sözüm burada acele edenlere ve en
kestirmeden radikal çözüm isteyenlere.
Biraz süre verelim ve sonrasını
görelim derim ben.