Elinde hesap
makinesi “Oylar yeniden sayılırsa 238 günde
bitmez” iddiasıyla İstanbul halkının seçme iradesini
yok sayma çabasını izlerken gözüm ister istemez, mendiliyle sürekli
terini kurulamasına takılı kalıyor. Avuçlarının içinde neredeyse
hamur hâline gelmiş mendille bir yandan kurulanırken diğer yandan
da basın toplantısına katılanlara “Telefonlarınızı
açmayın, şunu yapın, bunu yapın” diye talimatlar
yağdırıyor.
Bir girizgâh yapıyor
elbette konuşmasına. Cumhuriyet
sayesinde belediye başkanı
olduğunu (olmuş) söylüyor. Bulabildiği
en anlamlı söz bu.
Demek bu
durumda İngiltere, Norveç, Hollanda,
İspanya gibi meşruti krallıklarda yaşasaydı belediye
başkanı olamayacaktı.
Zaten Cumhuriyet olmasaydı
hepimizin adı Pierre, Yorgo, Michael, Eleni, James,
Nelly vb. olurdu.
“Nedir
bu” demeyin.
İsterdim ki el bebek gül bebek
tuttuğumuz Ekrem İmamoğlu, hayli sert biçimde
eleştirdiğimiz Mansur Yavaş kadar sakin
ve olgun kalabilsin. Adam itirazların sonuçlanmasını bekledi, sonra
da gitti mazbatasını aldı.
Bir telaş bir panik. Sokaktaki
teyzelerle ya da vatandaşla hoşbeş iyi de iş siyaset adamlığına ve
devleti yönetmeye talip olmaya gelince bir çocuksu
tecrübesizlikle karşı karşıya olduğumuzu acı biçimde
idrak ediyoruz.
Nedir o Allah aşkına eline hesap
makinesini alıp “Oylar yeniden sayılırsa kaç gün
gerekecek” ispatına girişme çabaları? AK
Parti Sözcüsü Ömer Çelik ne güzel
söyledi “Hesap makinesiyle değil Anayasa kitapçığıyla
gezsin” diye. Böyle oturaklı bir cevapla gereken
mesajı (Anayasa ve yasalara uymayı
öğren) alır mı bilmem ama sorun şu:
Ekrem İmamoğlu yasalara
uymayı kabul etmiyor.
Yasal takvime
uyarak itiraz hakkını kullanan bir
partinin engellenmesini, itirazların dikkate alınmadan
başkanlığının ilan edilmesini istiyor. Hakikaten çok
tuhaf!
Arkasına
aldığı Sözcü gazetesi, ev arkadaşı
spikerin ve Halk tv’nin sınırsız desteği
ile “Seçimi kazandım ama yeniden sayım yoluna
başvurarak hakkımı elimden alacaklar” atmosferi
oluşturmaya çalışıyor.
Baktığımda karşımda
fiziken Ekrem İmamoğlu var ama
bu flu bir görüntü. Karanlıkta kalan bir
yanı var. Lafları eğip bükmesi, uzlaşmacı gibi
görünüp alttan alta sürekli ajite etmesi,
bulunduğu kabın formunu alabilecek bir kişilik özelliği
sergilemesi, bu istikamette camilerde “gizli” görüntüler
verip, Erdoğan’ı taklit ederek Kur’ân-ı kerim okumaya
çalışması; hepsi bu flu görüntüyü destekleyen ve karartan
unsurlar.
Bir laf vardır halk
arasında, "hayvan terli" denir. Bu
türden davranışlara karnımız tok
anlamında kullanılır.
O yüzden siz de
zorlamayın, hayvan terli Ekrem
Bey.
Hesap makinesiyle yaptığı işlem
de yanlış üstelik. 264 bin geçersiz
oyun bir haftada sayıldığını ve
bunun günde 17.714 oya tekabül ettiğini,
görevli sayısını 10 kat artırsalar bile yeniden
sayımın 150 günde tamamlanacağını iddia
ediyor. Hesabı yanlış yapıyor. Doğru sonuç 24
gün.
Ne yani, fark 7
günde 29 binden 14 bine inmiş, 15 bin oyun sırf
geçersiz oylardan kaydırıldığı tespit edilmiş ve böyle bir gerçeği
göz ardı edip “Bu fark
kapanmaz” varsayımıyla Ekrem Bey, Başkan ilan
edilsin.
Önemli olan farkın
kapanıp kapanmaması değil. Asıl mesele, olan
biteni normalize
edip, hırsızlığı “Fark
kapanmaz” düz mantığıyla örtme ve karartma
çabası...
Tam tersine bu
durum NORMAL değil. Gördüklerimiz,
ortaya çıkan veriler, belgeler alenen
bir hırsızlığa işaret etmekte ve
dolayısıyla da tüm oyların yeniden sayılması gerekliliğini
dayatmakta bize. Bu anlamda AK Parti’nin başvurusu yerindedir
ve YSK’nın bu yönde bir karar
vermesi beklenmelidir.
Ekrem İmamoğlu’nun aksi yöndeki
çabalarının kimseye yararı yok. Ekrem Bey bu tutumunu
değiştirmeli, şayet belediye başkanı olursa yasalara
uyma konusunda ciddi şüpheler uyandıran bu
yaklaşımını değiştirmeli.
“Zaman kaybediyoruz,
İstanbul halkı hizmet bekliyor” gibi laflar da
kendiliğinden işleyen bürokratik mekanizmalar karşısında sakil
duruyor.
Eğer YSK söz konusu
başvuruyu değerlendirip oyların yeniden sayımına karar
verirse sükûnetle ve hep tekrarladığım üzere
demokratik bir olgunlukla sayımın sonuçlarını beklemekten başka
çare yok.
Eğer sık sık sözünü
ettiği “Huzur ve barış” ortamına katkıda
bulunmak isteniyorsa yasalar karşısında ayrıcalık beklenilmemesi
gerektiği de öğrenilmeli.
Bir girizgâh yapıyor
elbette konuşmasına. Cumhuriyet
sayesinde belediye başkanı
olduğunu (olmuş) söylüyor. Bulabildiği
en anlamlı söz bu.
Demek bu
durumda İngiltere, Norveç, Hollanda,
İspanya gibi meşruti krallıklarda yaşasaydı belediye
başkanı olamayacaktı.
Zaten Cumhuriyet olmasaydı
hepimizin adı Pierre, Yorgo, Michael, Eleni, James,
Nelly vb. olurdu.
“Nedir
bu” demeyin.
İsterdim ki el bebek gül bebek
tuttuğumuz Ekrem İmamoğlu, hayli sert biçimde
eleştirdiğimiz Mansur Yavaş kadar sakin
ve olgun kalabilsin. Adam itirazların sonuçlanmasını bekledi, sonra
da gitti mazbatasını aldı.
Bir telaş bir panik. Sokaktaki
teyzelerle ya da vatandaşla hoşbeş iyi de iş siyaset adamlığına ve
devleti yönetmeye talip olmaya gelince bir çocuksu
tecrübesizlikle karşı karşıya olduğumuzu acı biçimde
idrak ediyoruz.
Nedir o Allah aşkına eline hesap
makinesini alıp “Oylar yeniden sayılırsa kaç gün
gerekecek” ispatına girişme çabaları? AK
Parti Sözcüsü Ömer Çelik ne güzel
söyledi “Hesap makinesiyle değil Anayasa kitapçığıyla
gezsin” diye. Böyle oturaklı bir cevapla gereken
mesajı (Anayasa ve yasalara uymayı
öğren) alır mı bilmem ama sorun şu:
Ekrem İmamoğlu yasalara
uymayı kabul etmiyor.
Yasal takvime
uyarak itiraz hakkını kullanan bir
partinin engellenmesini, itirazların dikkate alınmadan
başkanlığının ilan edilmesini istiyor. Hakikaten çok
tuhaf!
Arkasına
aldığı Sözcü gazetesi, ev arkadaşı
spikerin ve Halk tv’nin sınırsız desteği
ile “Seçimi kazandım ama yeniden sayım yoluna
başvurarak hakkımı elimden alacaklar” atmosferi
oluşturmaya çalışıyor.
Baktığımda karşımda
fiziken Ekrem İmamoğlu var ama
bu flu bir görüntü. Karanlıkta kalan bir
yanı var. Lafları eğip bükmesi, uzlaşmacı gibi
görünüp alttan alta sürekli ajite etmesi,
bulunduğu kabın formunu alabilecek bir kişilik özelliği
sergilemesi, bu istikamette camilerde “gizli” görüntüler
verip, Erdoğan’ı taklit ederek Kur’ân-ı kerim okumaya
çalışması; hepsi bu flu görüntüyü destekleyen ve karartan
unsurlar.
Bir laf vardır halk
arasında, "hayvan terli" denir. Bu
türden davranışlara karnımız tok
anlamında kullanılır.
O yüzden siz de
zorlamayın, hayvan terli Ekrem
Bey.
Hesap makinesiyle yaptığı işlem
de yanlış üstelik. 264 bin geçersiz
oyun bir haftada sayıldığını ve
bunun günde 17.714 oya tekabül ettiğini,
görevli sayısını 10 kat artırsalar bile yeniden
sayımın 150 günde tamamlanacağını iddia
ediyor. Hesabı yanlış yapıyor. Doğru sonuç 24
gün.
Ne yani, fark 7
günde 29 binden 14 bine inmiş, 15 bin oyun sırf
geçersiz oylardan kaydırıldığı tespit edilmiş ve böyle bir gerçeği
göz ardı edip “Bu fark
kapanmaz” varsayımıyla Ekrem Bey, Başkan ilan
edilsin.
Önemli olan farkın
kapanıp kapanmaması değil. Asıl mesele, olan
biteni normalize
edip, hırsızlığı “Fark
kapanmaz” düz mantığıyla örtme ve karartma
çabası...
Tam tersine bu
durum NORMAL değil. Gördüklerimiz,
ortaya çıkan veriler, belgeler alenen
bir hırsızlığa işaret etmekte ve
dolayısıyla da tüm oyların yeniden sayılması gerekliliğini
dayatmakta bize. Bu anlamda AK Parti’nin başvurusu yerindedir
ve YSK’nın bu yönde bir karar
vermesi beklenmelidir.
Ekrem İmamoğlu’nun aksi yöndeki
çabalarının kimseye yararı yok. Ekrem Bey bu tutumunu
değiştirmeli, şayet belediye başkanı olursa yasalara
uyma konusunda ciddi şüpheler uyandıran bu
yaklaşımını değiştirmeli.
“Zaman kaybediyoruz,
İstanbul halkı hizmet bekliyor” gibi laflar da
kendiliğinden işleyen bürokratik mekanizmalar karşısında sakil
duruyor.
Eğer YSK söz konusu
başvuruyu değerlendirip oyların yeniden sayımına karar
verirse sükûnetle ve hep tekrarladığım üzere
demokratik bir olgunlukla sayımın sonuçlarını beklemekten başka
çare yok.
Eğer sık sık sözünü
ettiği “Huzur ve barış” ortamına katkıda
bulunmak isteniyorsa yasalar karşısında ayrıcalık beklenilmemesi
gerektiği de öğrenilmeli.
Bir girizgâh yapıyor
elbette konuşmasına. Cumhuriyet
sayesinde belediye başkanı
olduğunu (olmuş) söylüyor. Bulabildiği
en anlamlı söz bu.
Demek bu
durumda İngiltere, Norveç, Hollanda,
İspanya gibi meşruti krallıklarda yaşasaydı belediye
başkanı olamayacaktı.
Zaten Cumhuriyet olmasaydı
hepimizin adı Pierre, Yorgo, Michael, Eleni, James,
Nelly vb. olurdu.