Birkaç gündür Cumhuriyet gazetesi ile ilgili açılan davanın
iddianamesinden yapılan alıntıları ve çıkan yazıları basından takip
ediyorum.
Hepsi birçok soru işaretini barındırıyor.
Acaba Balyoz ve Ergenekon davalarında olduğu gibi bir
adaletsizliğin eşiğinde miyiz?
Önemli bir yetkiliyle konuştum. Kaynağım isminin açıklanmasını
istemedi.
Medyadaki yazılanların taslak hâlindeki 435 sayfalık metinden
istifade edilerek kaleme alındığını, asıl iddianamenin 274 sayfa
olduğunu belirterek başladı sözlerine. Dolayısıyla da taslak
üzerinden fikir yürütmenin sağlıklı bir zeminde fikir yürütmeyi
imkânsız kıldığını ifade ederek “Hem asıl iddianameyi okumalılar,
hem de gazetecilik yapıp yetkililerden bilgi almalılardı. Ama bunu
yapmadıklarına şahit olduğumuz için üzülüyoruz” dedi.
Sözü edilen 274 sayfalık iddianameyi okudum. Sadece şunu
söyleyebilirim. Titizlikle hazırlanmış bir iddianame. Ama bir yazı
kaleme alabilmek için çok detaylı bir inceleme yapmak gerekiyor. Bu
yüzden yetkili kaynağım ile yaptığım görüşmeden aldığım notları çok
özet olarak aktarıyorum.
19 sanık var. Biri Can Dündar ve firari. Diğer 18 sanıktan 10’u 5
aydır tutuklu.
Delil olarak nitelendirilen en önemli konulardan biri sanıkların
ByLock'çularla hayatın olağan akışına uymayan bir irtibat, iletişim
içinde olmaları.
İkincisi de gazetenin yayın politikasıyla teröre (PKK, DHKP-C ve
FETÖ terörü) destek olması, terör örgütlerinin lehine yayın
faaliyetinde bulunması.
Tutukluların hepsi de gazetenin yayın yönetiminde görevli. Yönetim
kurulu üyesi, yayın danışmanı vb.
ByLock trafiğine takıldığı hâlde gazetenin yayın politikasıyla
ilişkili olmayan yazarlar ve kişiler ise tahliye edildiler
bilindiği üzere.
Deniliyor ki, yasalara göre “Terör örgütü üyesi olmamakla birlikte
terör lehine faaliyette bulunmak” da bir suç olarak nitelenmekte.
Bu durumda gazetenin MİT TIR’ları, FETÖ’cülerle röportajlar, DHKP-C
ile PKK lehindeki kışkırtıcı haberler vb. yayınlarından sorumlu
olan yöneticiler suçlanmakta.