Keşke izlemez olaydım o videonun
6. dakikasından sonrasını. Yeni Zelanda’daki barbarca saldırının
faili teröristin
kaydettiği görüntülerden söz ediyorum. Caminin
içinde Müslümanları
namaz kılarken nasıl acımasızca
katlettiğini bir yandan
da videoya çekmiş ve yayınlamış.
Dün sabahtan
beri Batı televizyonlarını izliyorum,
hiçbirinde “Camiye terörist
saldırı” ifadesi kullanılmıyor.
Yalnızca “Yeni Zelanda’da camiye
saldırı” denmekte alt yazılarda ve konuşmalarda.
Müslüman kimlikli bir teröristin saldırısında
derhal “Radikal İslamcı
terörist” sıfatını uygun
görenlerden “Radikal Hıristiyan
terörist” ifadesi kullanması beklenmez
miydi?
Aslında bunu beklemiyoruz ve
zaten biz de kullanmıyoruz bu sıfatı.
Çünkü biz diyoruz
ki terörün dini, milliyeti, ideolojisi yoktur,
yalnızca kini ve ruh hastalığı vardır.
Ve bu ruh hastası sapıklar birtakım
küresel güçler tarafından emperyal amaçları
doğrultusunda örgütlenir ve kullanılırlar.
İslami kimlik üzerinden ortaya çıkarılan DEAŞ’ın
kimler tarafından kurulduğunu bizzat Donald Trump’ın
açıkladığını hatırlayalım. Evet, bugünkü ABD Başkanı
Trump DEAŞ’ı Obama-Hillary ikilisinin
kurdurduğunu açıkladı bundan iki yıl önce. Delidir,
ne yapsa yeridir dersiniz öyle mi? Yok öyle değil işte. Donald
gerçeği haykıran ve “Kral çıplak” diye
bağıran
bir çocuk gibi. Sonra
kulağı çekilip susturuldu o başka.
Yeni Zelanda’da iki camide 49
insanı katleden terörist Breton
Tarrant 72 sayfalık bir manifesto
yayınlamış ve bunların
içinde “Türklere” diye de bir bölüm var.
Orada Müslümanlara ve Türklere İstanbul’un ancak Doğu
yakasında barış içinde oturabilecekleri ihtar
ediliyor ve Batı’yı, yani Konstantinopolis’i
alacaklarını, tüm camilerin ve bu arada Ayasofya’nın minarelerinin
de yıkılacağını müjdeliyor!
49 insanın katili teröristin bu
yazdıkları iki olayla denk düştü.