Fetullahçı terör örgütünün nasıl
sofistike bir akılla yönetildiğini, ardındaki uluslararası
istihbarat örgütlerini artık çok iyi biliyoruz. Bu yüzden mahkeme
süreçlerinde ortaya çıkan bilgiler ve yapılan
itiraflardaki inanılması güç
şeytanlıklar bile bizi şaşırtmıyor.
Şimdi sizlere sözünü edeceğim
roman ise Fetullahçı terör
örgütünün planlamada, strateji
belirlemede bir kötülük dehası olduğunu
bize yeniden kanıtlıyor. Daha da önemlisi ve dehşete düşüren yanı
ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun
varoluş sebebindeki hep konuştuğumuz karanlık
noktalar biraz daha vuzuha kavuşuyor.
Muammer
Kaya adlı okuyucumdan daha önce size söz etmiştim.
Geçtiğimiz aylarda Abdullah Gül üzerine
bir araştırmasını yayınlamıştım hatırlarsanız.(*) Çok konuşulmuştu
üzerinde.
Şimdi de çok ilginç bir kitap
eline geçmiş. Bundan 13 YIL
ÖNCE, 2005 yılında yayınlanan
ve “politik-kurgu roman” olarak
tanımlanan kitabın
adı DEVŞİRME. Yazarı Cenkut
Yıldırım adlı bir kişi. Fake bir isim mi yoksa gerçek
mi bilmiyoruz. Üstelik hâlâ internet üzerinden
satışta.
Kapaktaki üst
başlık şöyle:
SAĞ’IN SOL İÇİNDEKİ
YÜKSELİŞİ…
Bir de alt başlık var, kapağın en
altında:
…bir gün bir devşirme
CHP’nin başına geçer ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı
olur.
Romanda “Cemaat” in
özel olarak yetiştirdiği adamını, partinin başına geçmesi için
CHP’ye sızdırması; o adam eliyle de partiye, kendi kadrolarını
yerleştirmesi anlatılmakta. Sonrası ise Başbakanlığa giden
yol…
Muammer
Kaya romandaki özeti veren bölümleri okuyup not
aldıktan sonra da bana göndermiş.
Sadece şunu söyleyeyim. 2005
yılında bu kitap ciddiye alınsaymış her şey daha farklı
olurmuş.
Kitap, üç ana karakterden
oluşuyor:
Fethi
Hoca: F.G
Atilla: Devşirilen, özel olarak yetiştirilen ve CHP’nin başına getirilen çocuk.
Lütfü Bey: Atilla’yı yetiştiren İmam.
Atilla: Devşirilen, özel olarak yetiştirilen ve CHP’nin başına getirilen çocuk.
Lütfü Bey: Atilla’yı yetiştiren İmam.
Konu ve ana karakterleri
belirttikten sonra şimdi seçtiğimiz bölümleri ve diyalogları
okuyalım:
“ATİLLA” CHP’NİN BAŞINA
HAZIRLANIYOR
Atilla, yıllarca kendisine emek
vermiş bu adamın ağlayarak anlattıklarını dikkatle
dinliyordu.
Lütfü
Bey:
(…)
Bizler, Fethi Hocanın etrafında birleşmiş, onun
kurduğu tarikatın neferleriyiz. Deşifre olmamız,
inandığımız gibi bir hayat sürmemiz, bu 60 yıllık ideolojide mümkün
değil. Gelecek nesiller bunu yapabilsinler diye, sen ve senin gibi
binlerce başarılı çocuğu ben ve arkadaşlarım okuttu, eğitti.
Ülkenin geleceğinde söz sahibi olmanız, devlet içinde bir yerlere
gelmeniz, ancak eğitiminizle mümkün. Askeriyede
yüzlerce yaşıtın şu anda okumakta. Onlar yıllar sonra
bu ülkenin generalleri, amiralleri olacak. Çoğunuz savcı, hâkim,
bilim adamı olacaksınız ve bir gün gelecek bu
ülkede bizim istediğimiz düzen, hak
düzeni hâkim olacak.
Lütfü Bey Atilla’nın gözlerine
bakarak, “Şimdi karar
senin” dedi. Atilla kesin bir
itaatle, “Siz nasıl
isterseniz” diye karşılık verdi.
SİSTEME SIZAMAZSAN DIŞTAN
YIKMAN ZOR
Lütfü
Bey yukarı çıkarak odasını toparlayan Atilla’nın
yanına geldi.
“Otur şöyle, bak zaman hızla
yaklaşıyor. Hoca Efendi de seni yakından
takip edeceğini söylemiş.”
“Baba nasıl olacak bu iş, ne
işim var CHP’de?”
“Bak oğlum, CHP
bu sistemin kurucusu. Bu fikir, bunca yıl boyunca bu
ülkenin en önemli kurumlarında hâkim olmuş. Evet, kırk yıl içinde
bir elin parmakları kadar iktidarda olmuşlar, ama devleti yöneten
zihniyet hep onların elinde olmuş. Askeriyede adalette her
yerde.”
“Eeee?”
“Şimdi, sen ve senin gibi
gençler bu sisteme sızamazlarsa, dıştan
yıkman imkânsız olur.”
“SOLCU OLMAK
BASİTTİR”
“Bu iş bununla biter
mi?”
“Bitmez tabii… Sana
söylediklerimi hatırla. Senin gibi binlerce arkadaşın
şu anda çeşitli kademelerde göreve başladı bile,
içlerinde askerler, savcılar, hâkimler, bilim adamları var. Daha
onlarcası neredeyse tüm kurumlarda çalışmalara başladı bile.
Unutma! Bu uzun, dikenli bir yol ve en özelleri sensin. Hepsinden
iyi eğitildin, iyi okullarda, iyi hocalar tarafından okutuldun.
Geleceği bizim adımıza değiştirmek ellerinde
oğlum.”
“İyi de bunu nasıl
becereceğim?”
“Solcu olmak
basittir. İlk önce Kapital’i iyice oku, solun fikir
babalarını, felsefesini tanı. Birkaç şair, birkaç yazar okudun mu
tamamdır. Tabii birkaç ayını alır.
Atilla, artık akşamları eve
eskisi gibi erken gelmiyor, vaktinin önemli bir kısmını partide
geçiriyordu. Öte yandan Atilla, ilçede yavaş yavaş etkin konuma
gelmeye başlamış, örgüt tarafından sevilen, dinlenen bir insan
olmuştu.
“Genel Başkan (Deniz Baykal)
tekrar aday olacakmış” (2005’te Sarıgül ve Baykal’ın yarıştığı
kurultay)
“Bu partide onun (Deniz
Baykal) hegemonyası daha uzun yıllar sürer. Sen yönetim kuruluna
gir ama daha yüksek bir mevki için beklemek lazım. Örgütün elinden
tutacak bir görev üstlen. İleride sana lazım olacak çünkü bağlarını
iyice güçlendir.”
Ankara, bu genç adamı (Atilla)
artık daha sık yanında istiyor, genel başkan neredeyse ekonomiyle
ilgili tüm bilgileri ondan alıyordu. Genel Merkezde de yıldızı
giderek parlıyordu. Televizyon programlarının aranan önemli bir
adamı olmuştu.
(Lütfü Bey) Tebessümle “Hadi
şimdi işimize bakalım” diyerek elindeki listeyi Atilla’ya
uzattı.
“Nedir bu?”
“Bu, gelecekte mecliste,
belediyelerde seninle çalışacak olan insanların
listeleri.”
“Daha erken değil
mi?”
“Anca… daha bunlar üye
olacaklar, çalışacaklar…”
“Kim hazırladı bu
listeyi?”
“O SOLCU GAZETECİ DE Mİ
BİZDENMİŞ?”
“Fethi hoca bazılarını
yazmış, ben eklemeler yaptım. Birkaç arkadaşın katkısı da
oldu.”
“İyi de ben bu insanları
tanımıyorum. Nasıl çalışacağım?”
“Merak etme, bunlar da özenle
yetiştirilmiş insanlar. Şu anda çoğu bu listeden haberdar ama
birbirinden haberdar değil. Hepsi, kendini gizli ve önemli bir
görevin parçası olarak görüyor.”
Atilla, listeyi uzun uzun
inceledi. İçlerinde işadamları, doktorlar, emekli subaylar,
ekonomistler, gazeteciler vardı. İsimleri tanıdık olan insan sayısı
da azımsanmayacak kadar yüksekti. Şaşkınlıkla:
“Biz, sendikalarda bu kadar
örgütlü müyüz? Burada iki sendika
başkanı var?”
Lütfü Bey
gülerek:
“Ne sandın, her yerde
örgütlüyüz. (…) Bu insanların bir kısmı zaten partiye kayıtlı,
delegelerin yoğun olduğu bölgelere serpiştirilmiş durumda. Diğer
kısmı da senin zayıf gördüğün bölgelerde görev
alacaklar.”
“Anadolu örgütünü
bilmiyorum.”
“Bilme
zaten.”
“Neden?”
“Örgütü baştan sona biz
yenileyeceğiz. Birkaç yılımızı alır ama sonuçta güçlü bir genel
başkan olmanın temeli, sadık bir örgütten geçer.”
“Eee diğerleri ne olacak?
Kolay mı bu kadar insanı tasfiye etmek?”
“Başkaları edebiliyorsa sen
de edersin.”
Atilla, sayfalarca olan bu
listeyi dikkatli incelerken, hayretten gözleri irileşiyor,
gördüklerine inanamıyordu. Gazeteci Burhan
Sıla listede, iyi de bu adam haftanın üç
günü köşesinde Fethi hocayla uğraşırdı. Eski
başsavcılardan Rıfat Bey, yine sol görüşlü bir gazeteci olan
İbrahim Ak. Hatta adam o kadar sıkı solcuydu ki, oğlunun
ismini DENİZ GEZMİŞ koymuştu. Liste
uzadıkça bu kadar tanınmış ismin bu işin bir parçası olduğuna
inanmak mümkün gözükmüyordu.
Atilla, artık genel
başkanın vazgeçilmez adamıydı. Yeniden yapılanma projesini de genel
başkana sunmuştu. (…) Genel başkan, bu projeye şüpheyle bakıyor,
kendisini sürekli destekleyen bu örgütü kaybetmek istemiyordu.
Atilla, genel başkanı bu konuda ikna etmeyi de başardı. Var olan
örgüt modelini değiştirmeyecek, sadece zenginleştirecekti. İşte
kazanmıştı, genel başkanı aşmıştı. (…) Genel başkan görevi ona
vermişti, artık bulundukları örgütte değişim başlatmak o yeni
isimlerin göreviydi.
ATİLLA BELGEYLE KONUŞUYOR
GAZETECİLER DE BUNU ÇOK SEVİYORDU
Atilla, gazetecilerin
sevebileceği tipte bir politikacıydı. (…) belgeye dayanmayan şeyler
söylemiyor, tahminlerini göstergeler ve belgeler üzerinden
yapıyordu.
Listedeki isimlerin bir kısmı
il-ilçe yönetimlerinde göreve başlamıştı. Örgütler de yeni
oluşumdan memnundu.
Atilla (genel başkanla)
görüşmeden çıktığında ilk önce Lütfü beyi aradı. Daha çok insan
lazımdı, özellikle Anadolu örgütü biraz daha beslenmeliydi. Lütfü
Bey, aldığı bu habere hem çok sevinmiş hem de elinde biraz daha
insan olduğunu söylemişti. Gerçi bunlar, ilk liste kadar kalifiye
değildi ama nihayetinde militan bir kadro da lazımdı.
Lütfü Beyin sesi titriyor,
oldukça yavaş konuşuyordu. Elini iç cebine sokarak Atilla’ya bir
liste uzattı.
“Nedir bu?”
“Hoca Efendiden gelen yeni
bir liste… Yanlarında görev bölgeleri de var. Gereğini
yaparsın.”
Atilla son ziyaretinde
Lütfü Beye uzunca, artık örgütle pek ilgilenemediğini anlattı.
Gerçi ona verdiği listelerin tamamının montajını bitirmişti ama
yine de tedirgindi.
Lütfü Bey ise oldukça
sakindi.
“Artık senin işini medya
devralacak” dedi. “Bak daha şimdiden her gün gazetelerin
manşetlerindesin, televizyonlardasın… (…)
Yapılan kamuoyu araştırmalarında
CHP %42 gibi bir orana sahipti. Atilla, bu başarının en önemli
mimarıydı. Ama her zaman olduğu gibi bu başarı, parti içindeki kimi
grupları rahatsız etmeye başlamıştı. Bu kadar önde ve popüler
olmak, genel merkez tarafından rahatsız edici bir durumdu. Genel
başkan, artık gelecekteki rakibinin kim olacağını biliyordu. Görev
değişikliği riskini de göze alamıyordu.
VE ATİLLA GENEL BAŞKAN
SEÇİLİR
Atilla da durumun farkındaydı.
Parti içinde güvendiği birkaç il başkanıyla görüşmeler yapmış,
onlar da desteklerini esirgemeyecekleri konusunda söz vermişti.
Genel başkanın bilmediği şey, bu örgütün neredeyse yönetim
kadrolarının tamamının dolaylı da olsa Atilla tarafından
örgütlendiğiydi. Yapılan olağan kurultayda başkanı orada tutan,
Atilla’nın kurduğu delegasyondu.
Kurultaya 15 gün kalmıştı.
Atilla, genel başkana göre daha sakindi. (…) Milletvekillerinin
büyük bir bölümü, artık genel başkanın devrinin bittiğini
düşünüyordu. Partide tekrar tasfiye korkuları başlamıştı. Genel
başkanın çevresi yavaş yavaş boşalıyor, herkes yeni yönetimin
yanında yer almak istiyordu.
Yeni bir Karaoğlan efsanesi
doğuyordu. Genel merkez, her yeri genel başkanın resimleriyle
süslemişti ama salondaki insanların neredeyse tamamının elinde
Atilla’nın posterleri vardı. Genel başkan, oturduğu yerden salona
bakınca, durumu açık seçik görüyordu. Divan seçimlerinde Atilla’nın
listesi büyük farkla divanı oluşturunca, genel başkan için
yapılacak fazla bir şey kalmamıştı.
Tüm kongreler tamamlanmış, şimdi
olağanüstü kurultayla parti meclisini değiştirmenin, yönetim
kademelerine yeni insanlar getirmenin zamanı gelmişti. Sonrasında
da erken seçim kararıyla belediyeleri ve meclisi değiştirmek
lazımdı.
Kurultay hazırlıkları çabucak
yapılmış, kısa bir sürede toplanarak güvenoyu alınmıştı. Atilla,
kurultayda delegelerin büyük çoğunluğunun oyuyla tekrar genel
başkan seçilmişti. Parti meclisi ve diğer kurullar, tam da onun
istediği gibi oluşmuştu.
Ve Atilla genel seçimleri de
kazanır ve daha sonra odasında derin düşüncelere
dalar.
“HEY APTALLAR! YILLARCA
FİKRİYATINIZI ÇÖKERTMEK İSTEYEN BİR ADAMA
ÇALIŞTINIZ”
Bundan sonra ne olacaktı,
düşünmek bile yorucuydu. Onun için içeride çalışan
onlarca insan, aslında kimin için çalıştıklarını bilselerdi, bu
kadar emek verirler miydi? Kırk yaşında bu büyük
başarının ardında aslında bir maske vardı. Çok az kişinin bildiği
ustaca hazırlanmış bir maske, tüm hayatını altüst edecek bir maske…
İçinden kalkıp salondakilere bağırmak geldi: “Hey
aptallar! Aslında bunca yıl, partinizi içten çökertmek isteyen,
ideallerinizi, fikriyatınızı yok etmek isteyen bir adama
çalıştınız.” Bağıramazdı. Lütfü Beyin söylediği gibi
yapılacak çok iş vardı… (…) Bunları düşünürken Lütfü Bey
aradı.
“Oğlum, gözlerinden öperim,
kutlarım. (…) Bak şimdi telefona kimi vereceğim.”
“Kimi?”
“Fethi hocayı. O da seni
kutlamak istiyor.”
Atilla’nın nutku tutulmuştu.
(…)
“Atilla,
oğlum.”
“Emredin,
hocam.”
“Estağfirullah oğlum, bizi
bahtiyar ettin. Bu yolda eğilmedin, bükülmedin. Allah, yolunu açık
etsin.”
“Sayenizde ve
ışığınızla hocam.”
Ve kitap
biter.
Bu kitapta farklı olan
tek şey şu:
Kemal Kılıçdaroğlu Baykal’a karşı
kongrede aday olamadı. Çünkü bunu yapabilecek, delege yapısını
değiştirebilecek gücü yoktu. Onun yerine “Fethi
Bey” bir kaset komplosuyla Baykal’ı devirdi ve genel
başkanlığı ona altın tepside sundu.
Kılıçdaroğlu’nun geçmişini
bilemiyoruz. Bir legal geçmişi var ama karanlıkta kalan yanı
da. Meçhullerle dolu bir
kimlik Kemal
Kılıçdaroğlu. Açıkça FETÖ yanlısı izlediği çizgiyi
PKK desteğiyle taçlandırdı. Kısaca CHP Gazi’nin çizgisinden çoktan
çıktı.
Ardan Zentürk, “Gazi
çıkıp gelseydi seni Tandoğan Meydanı'nda sallandırırdı
Kemal” derken ne demek istediğini daha iyi anlıyorum
şimdi.
.....
(*)http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/601368.aspx