Türkiye’miz yalnızca coğrafi konumunun netameli olması
dolayısıyla önem arz etmiyor. Dünyanın en eski ve en çetrefil
coğrafyasında (üç kıta, yedi iklimde) konuşlanarak imparatorluk
kurmuş, etkisi ve yankısı asırlar boyu sürmüştür.
Bizim çekildiğimiz yerlerden, o gün bugündür kan ve gözyaşı eksik
olmamışsa, bunu, oralardaki halklardan ziyade, oraları işgal
edenlerin niyet ve uygulamalarında aramak lazımdır.
Türkler, özellikle Müslüman olduktan sonra fethettikleri hiçbir
yeri sömürmemiş, bilakis, o yerleri mamur ve yaşayanları da mutlu
kılmak için ellerinden geleni yapmışlardır.
Balkanlar’daki Hıristiyan önderlerin, Türk sarığını kendi
haçlılarına tercih etmeleri bundan dolayıdır.
Türkler, inançlarının gereği olarak, hiç kimsenin dinine, ırkına,
ırzına, malına ve diline dokunmamıştır, dokunamamıştır.
Öyle olmasaydı, Osmanlı topraklarının üzerinde 60’a yakın ülke
kurulamazdı. Bunların hepsi de kendi dinlerine, dillerine,
ırklarına, ırzlarına ve mallarına sahip olarak hayatlarını devam
ettirdiler ve bu sayede şimdi de ettirebilmekteler.
Bir de Endülüs’e (İspanya’ya) bakın; oradaki İslam devletini yıkan
ve işgal eden Haçlılar bir tek Müslüman ve hatta Yahudi
bırakmaksızın, çoğunu ateşte yakarak hepsinin köklerini
kazıdılar.