Ta Osman-lı’nın gününden beri tevarüs ettiğimiz hastalıklı bir
ruh halimiz var ve bu, bizde tıynet bozukluğuna sebep olmuştur.
Siyaset iklimindeki bu dalgalanma yine Osmanlıdan devşirdiğimiz
katı bürokrasiyle el ele vererek; Cumhuriyet kadrolarına yansımış
ve bundan da tüm kurum ve kuruluşların çalışanları nasiplerini
fazlasıyla almıştır.
Yetkinin veya olmayıp da vehmedilen yetkinin kibirle bezenmiş bu
haliyle hemen her gün bürokraside karşılaşırız. Masanın duvar
tarafında oturan, derhal kişiliğinden soyutlanır ve bambaşka bir
kişi olur ve artık babasını bile tanımaz!
Siyasette ise bunun daniskası var. Makamdan ve unvandan şeref uman
ve kibirli haliyle yanına kimseyi yaklaştırmayan ve hepsinden
önemlisi topluma tepeden bakan ve dayatandan kime ne hayır
gelir?
Hz. Mevlana bu tipleri köpek tıynetli olarak niteler; başıyla
dikleşip havlarken, aynı anda kuyruk sallar (yaltaklanır). Eski
tabiriyle söyleyelim: “Ma-fevkine mütebasbıs, madununa müstebit”
yani, üstekine yaltaklanıp alttakini ezmek.
Bu kafa her şeyin iyisini ve doğrusunu kendisi bilir; bu kafaya
göre halk cahildir ve hasta kabul edilmelidir; hastaya ilaç
sorulmaz tatbik edilir. Şu halde cahil olan halkın doğruları olamaz
ve ona bilmediği veya yanlış bildiklerinin doğruları (!) zorla da
olsa dayatılmalıdır.
Bütün bu hoyratlıkları yapabilmek için halkı korkutmak ve sindirmek
lazımdı; zorbalıkla bunu başardılar ve halkı istedikleri gibi eğip
bükerek yönlendirdiler.
Bu kafa dün, halkın diniyle imanıyla oynadı ve okul kitaplarında
şöyle dedi: “... Kuran, Allah tarafından gönderilmiş değildir.
Muhammed’in insan olarak söyledikleridir. Onun bu söyledikleri de
iki kısımdır; bunlardan Mekki olanlara bugün de itibar edilir ama
Medeni olanlara itibar edilmez, edilmemelidir!..”
Dün bunları söyleyen, sözde dindar gözüken başbakandı (Ş.
Günaltay).
Aynı kafa bugün yok mu zannediyorsunuz? Daniskası var ve üstelik
hemen her yerdeler (siyasette, Diyanet’te, üniversitede,
bürokraside).
Bu milletin tertemiz inancına atılan bu iftirayı Batılı
müsteşrikler bile atmamıştır.
Demokrasi, insan hakları ve inanca saygı derler, oysa bunların
hiçbirinin değil yanından, semtinden bile geçmemişlerdir.
Halk, otuz iki dişini sıkarak bütün bunlara sabretti ve sabrettikçe
bilendi.
Dikkat ediniz! Halkımız, kendisine kaybettirilmek istenen
değerlerinin davacısı olarak meydan yerindedir ve o dava bilinciyle
hareket etmektedir.
İşte 15 Temmuz bu bilincin şahlanışıdır!
Siyasetçi de bürokrat da eskisi gibi at oynatamaz; oynatmaya
kalkarsa kendisini oynatırlar!
Bu güne kadar davalı bilinen halk, bundan böyle davacıdır ve artık
sanık ayağa kalkmalıdır