İbn-i Arabi hazretleri (kuddise sirruh) kulun anlamının ‘zelil’
olduğunu söyler ve onu da ma’rifetle (Allahü tealanın bilinmesi
ile) irtibatlar. Şöyle ki: "...Allahü teala; (Ben cinleri ve
insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım) buyurur.
Zariyat-56. Âyet meali. Allahü teala bu buyruğu, bu iki cinsin (cin
ve insan) dışındakiler için buyurmamıştır. Çünkü insan ve cinlerin
dışında hiç kimse ilahlık iddiasında bulunmamış ve diğer mahlukata
karşı böbürlenmemiştir. İbn-i Abbas (radıyallahü anh) bu Âyet-i
kerimeyi tefsir ederken; (Bana ibadet etsinler, beni bilsinler
demektir) buyurdu. Lafzın gösterdiği yorum ise; (Benim için zelil
olsunlar) şeklindedir. Zira O’nu bilmeyen kimse, O’nun karşısında
zelil olamaz. Öyleyse; önce Allahü tealanın izzet sahiplerini zelil
eden aziz olarak bilinmesi zorunludur."
Allahü tealayı ise, ancak kendini bilenler bilebilir. O da, insanın
ve cinnin ‘hiç’liğidir. İşte insan ve cinden bu şuurda olmaları
istenmiş ve haddi aşmamaları, yani kulluğa riayet etmeleri
kendilerine öğütlenmiştir.
Allahü teala et-Talak suresi 1. Âyet-i kerimede mealen şöyle
buyurur: "Allahü tealanın sınırlarını aşan kimse, elbette ki,
kendine zulmetmiştir." Ve işte bu sınır kulluk sınırıdır. Bundan
dolayıdır ki, kul, evvelemirde haddini bilecek; yani Rabbi
tarafından kendisine çizilen hududa riayet edecek ve asla haddi
aşmayacak.
İmam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh) 1. Cilt, 45. Mektupta;
"İnsan mahlukatın en muhtaç olanıdır. Ve her neye muhtaç ise, ona
alaka duyar. Her te’alluku (ilgi-alaka duyması) ise, Allahü
tealadan uzaklaşmasına sebeptir. Bu sebepten, bütün mahlukatın en
ziyade mahrumu insan olur" buyurur.
Yine İmam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh) 1. Cilt, 30.
Mektupta şu kıymetli bilgileri vermektedir: "…İnsan, kulluk
vazifelerini yapmak için yaratıldı. Bir kimseye başlangıçta ve
ortalarda aşk ve muhabbet verilirse, onun Allahü tealadan başka
şeylere olan bağlılıklarını kesmek için verirler. Aşk ve muhabbet
de aranılacak, özenilecek şey değildir. Kulluk makamına kavuşmak
için birer aracıdırlar. Bir kimsenin